Şimdiki nesil bizden daha merhametli, sanmam ki birine eziyetten hoşlanıyor olsunlar. Lakin 50 yıl kadar evvel, garibin gurebanın hiç sansı yoktu aramızda... Birinin tiki mi var, anında tespit edilir, "tiz gereği yapıla!" Şimdi öyleleri olur, enseni kaşırsın o da kaşır, kendine tokat atarsın, o da atar. Sen enkazcıktan vurursun, safım şaplağı basar. Açığı yakalayan hemen mektebe, mahalleye yayar. Bi belediye hoparlörüne ilan vermediği kalır, yani o kadar. İşleten bir iken bin olur. Sen ben o, biz siz onlar... Zavallı sıfatını tokatlaya tokatlaya bitap olur, yanakları al al yanar. Diyelim biri limon görmeye dayanamıyor. Bunu keşfeden hemen limon bulur getirir. Ağzını salyalandıra salyalandıra yalar, içi titremiş gibi yapar. "Hiivışşhlülop bırrr!" Ne var bunda diyeceksin ama takıntısı olan şakkadanak düşer bayılır oracıkta. Çocuk yılandan mı korkuyor hemen yılan tedarık eder, sırasına sandalyesine bırakırlar. Örümcekten mi ürküyor, maket örümcekler bulur üstüne üstüne atarlar. Köpekten tırsanlar olur, arkadan sessizce gelir "gırrhav" deyip paçasına dalarlar. O çığlık atar, siz kahkaha! DAMARINA DAMARINA! Hatta basit hareketlerden huylanan kıllanan tipler vardır. Parmaklarını yürüyen adam gibi yap, "hışşşt geliyo" de yeter ona! Ciddi ciddi panikler, telaşlanırlar. Terler, daralır, nefes alamaz olurlar. Açığı yakalayan hain, yüzüne en müstehzi ifadeleri oturtur. Gözünü gözüne saplar, "R"lerine basa basa fısıldar: "Geliyoorrr!.. Geliyoorrrr!" Dizginleri ele geçiren tadını çıkarır, enim konum yalvartır. "Ben eşeğim de bırakacam." Zavallı ikiletmez "tamam eşeğim!" "Öyle demekle olmaz, anırman lazım!" Anırır. - Daha hızlı bağır, duysunlar! Hele güçsüz bir aileye mensupsan, yanmışsın valla. Gelen çakar, giden çakar. Bir yetimi dövebilecek güçte olan döver, babası mezardan çıkıp hesabını soracak değildir ya! Sonra gelir akranlarına ballandırır: "Aga bi diz çıkarmışım, bi kafa! Bi de tepik, nasıl kaçtı ama..." Yani... Ben dövdüm bir şey olmadı demektedir, siz de dövebilirsiniz pekâlâ! Ezik tipler hadlerini bilirler, diğer çocuklara sokulmaz, yanaşmazlar. Ayağa dolanmanın manası yoktur, oyuna alınmayacaktır nasıl olsa. Bunlar hırpalanmaya alışıktırlar, kolay kolay ağlamazlar. İşte bu mukavemet muhatabını sinirlendirir, işkence hususunda kariyerini zorlamaya başlar. Mesela iğrenç bir ad takar. Ki küçük yerlerde pek tutar, oğulları torunları bile bununla anılacak, kurtulamayacaktırlar bir daha. Ebeveynler ayrı arızalıdır, çocuğunun zaaflarını bilir, üzerine oynarlar. Diyelim enjektörden mi çekiniyor. "Gel inneci" diye haykırırlar "şuna bi iğne yap. Kocamaaan ossun ama!" Gel bekçi, tut şunu götür karakola. Bak hav havı çağırırım ha! Kapatırım dolaba! Minik bebe acizlendikçe keyfini çıkarırlar. Komşu teyzeye bilmiş bilmiş sırıtır "gördün mü" derler, "nasıl da girdi hizaya!" Biliyorum yeri değil ama söylemesem içimde kalacak, matematikten hoşlanmayan tıfıla "bayağı kesir" dayatmak "bayağılık" değil de nedir başka? BALIK BAŞTAN İnsanın kıymeti yoktur, çocuğun kıymeti hiç yoktur. Mahallede döverler, okulda döverler, sanayide döverler... Geç onları babalar döver başta. Yanlış mı yaptın beş kardeşin izi kalır suratında. Karnende kırık geldi, kesin sarılır kayışa. Dövmese vazifesini yapmamış gibi bir zahaba mı kapılırdı acaba? Öyledir zahir. Adam koca öğretmen olmuş, sağa sola haber salar, "kızılcık sopası" aratır yana yakıla. Halbuki dayak yeninceye kadardır, bir kere marizlendikten sonra korkulacak bir şey olmadığını anlarsın. Zamanla kaşarlanırsın, tekmeymiş tokatmış, kimin umurunda? Bakarlar kötekten çekindiğin yok, sövmeye başlarlar. Asgariden p.. diye çağırırlar ki nesebi gayri sahih demektir kısaca. Şakası yok, validenize fuhuş isnat etmektedirler, gözünüze baka baka. Anneye yapılır mı? Ayağının altı öpülesi insana... Git len 15-16'yı getir nokta nokta! Getirirsin, "kurbağcık demiştim sana..." Uzatırsın, "yok yıldız tornavida..." Ekleri yazmıyorum poşetlik olabilir zira. Asker haşlayan bir onbaşıya sorarsanız "bu da bir şey mi" diyecektir "biz neler çektik zamanında!" İyi de abi sen çektirme bari, hoşça tut ki yarın onlar da müşfik davransın astlarına. Halbuki... Ecdad, beslemelerin kırdığı eşyaları ödemek için bile vakıf kurmuş. "Billursa billur, sırçaysa sırça! Biz bedelini öderiz, yeter ki sen boynu bükük dolanma!" Hani, konak sahibinin de öyle bir talebi olsa! Nerden nereye? Hayal gibi geliyor insana.