Zile basıp kaçardık

A -
A +

Türk evlerinin kapılarında zarif tokmaklar olur, büyüğünü erkekler çalar, küçüğünü kadınlar. Kalın sese adamlar koşar, ince sese hanımlar. Tabii varoş çocuğu isen, bunlardan habersiz büyürsün. Sıvasız çatısız evlerde tokmak ney bulunmaz. Avucunun içi ile kontraplak kapıya vurursun. "Pat pat pat!" Bütün mahalle ayağa kalkar. Okuldan geliyorsundur elinde çanta... Yere koysan çamur, elinde tutsan yazık sana. Tekmeyi göbeğine göbeğine çakarsın, ki menteşeler zıngıldaya. "Ana gıı" diye bağıracaksın bu arada. Derken efendim mahalleye ikişer üçer katlı binalar yapılır, dışarı "isimlikli ziller" takılır. Tekme yok, tokat yok, aşşadan düğmeye basarsın, "cızzzt" diye bir ses, otomat demir kapıyı açar. Zile çalıp kaçsan mı? İyi bişi diil ama denemesen çatlarsın. Parmağını yavaşça dokundurursun. "Zırrrn" Cızzzt şrrak! Hımmm çalışıyo, tamam. TEST SÜRÜŞÜ Asansörün ne olduğunu bilirsin ama görmemişsindir daha. Tamam teoriden yana sıkıntın yoktur da, tatbiki ve tecrübi olarak da... Bizzat, şahsen, kendi başına! Onca yolu yürüyüp Şişli, Nişantaşı, Harbiye taraflarına gidersin, yüksekçe bir binaya girersin. Hani mermer söveli olanlardan. Asansör merdivenlerin ortasında gidip gelmektedir, sadece demir şebeke vardır etrafında. Basarsın yukarıya. Basarsın aşağıya... Sonra? Sonra n'olsun? Kapıcı yakalar, atar dışarıya. İlk yürüyen merdivenle çarşının birinde tanışmışsındır (ihtimal Ankara Gima'da). Adımını atarsın kayar. Heyecandan titrersin adeta. İkinci gidişinde tavanlara bakar "biz buna her gün biniyoz" havalarına girersin. Köylü sanacaklar yoksa. İstanbul'un kalburüstü semtlerinde "çağır" zilleri olur, basarsın, duraktan taksi gelir mıntıkaya. Sen aval aval bakarken bir beyefendi gelir dokunur butona. Köşeden kanatlı şevrole görünür, zikrolunan direğin dibinde durur. Adam biner, uzaklaşırlar. Bi kerecik bassan mı? Herald yani, "mı" sı fazla... Şoofer gelince saklanırsın, zoru yok ya. Yapmışızdır. Öyle bir potansiyelimiz vardı zira! YEŞİLİ SEV, YİNE SEV Belediye bulvar ortalarına çiçek ekmiştir. Gül, karanfil, papatya... Koklarsın. "Hışşt mışşt" diyen yok. Okşarsın "Hışşt mışşt" diyen yok. Ve koparırsın. Koparmak ne kelime, yolarsın. Köklersin adeta. İyi de çiçek neye yarar? Ispanak olsa yumurta kırarsın suyuna. Bakar bakar bıkarsın. Sallarsın sokağa. Aman benden uzak dura. AYAKLI GAZİNO Derken efem, Alamancılar mahalleyi teyple tanıştırırlar. Grundıg, Blaupunkt, Philips, Schauplorenz, Saba... Marka mühim değil, marktan haber ver bana. Ne kaa ses, o kaa para! Koca koca amcalar "radyoluteyplerini" yanlarında taşırlar. Haznesine altı adet battal boy Berec (ya da Vilma) tıkar, ulu perdeden çığırtırlar. "Manda yuva yapmış söğüüt dalına..." Her komşudan ayrı nağme. Mehter, misket, arabesk, fasıl, curcuna. Senin yarın imtihanın varmış kimin umurunda? Rica edip kıstırtayım dersin, enim konum bozulurlar. Kazanılmış hak ya sonuna kadar kullanırlar. Hatırlarsanız minibüsler de tekerlekli tavernaydı o yıllarda... Sabah sabah meyhane havaları dinletirler adama. Bi şey desen hır gür çıkar, laf da söylenmez ağalara. "Neden saçların beyazlamış arkadaş! Sana da benim gibiiii, çektiren mi..." "Evet var" diyeceksin "biri karşımda duruyor şu anda!" * Bizim çocuklarımız zile basıp kaçmadı, asansörle oynamadı, çiçekleri yolmadı, komşuları volüm manyağı yapmadı, ıslak betona adlarını yazmadılar ayrıca. Demek değişim kolay değil, aradan bi nesil geçecek. Ondan sonra.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.