2016 İstanbul boş bir hayal mi? Soruyu şöyle geliştirelim, 2004 Atina ve 2012 Londra Oyunları'ndan sonra 2016'yı da bir Avrupa şehrine verirler mi? İyice düşünelim... ''Hayır, kesinlikle vermezler!'' denildiğini duyar gibiyim... Haklısınız, böyle bir rant, prestij ve etkinliğin olduğu bir organizasyonu kimse kimseye vermez. Ama o güce sahip olmak için şehirler, ülkeler yarışır. Nitekim 2012 için de böylesine kıran kırana bir yarış oldu. İstanbul bu yarışı ön elemede kaybetti. Sadece bunu mu?.. 2000 ve 2004'ü de kaybetmişti. Son seçimde finale kalan 5 şehirden de New York, Moskova ve Madrid elendi. Finale kalan iki şehir Paris ve Londra idi. Kazanmak için neler yaptıklarını, hangi uluslararası kuruluşlarla çalıştıklarını bütün dünya biliyor. Buna rağmen oyunları en çok hak eden Paris değil de Londra kazandı, neden? Çünkü, Fransızlar, İngilizler kadar etkin değillerdi. Kendilerini daha iyi anlatamadılar. Şimdi gelelim İstanbul'a... Hiç kimse alınmasın... Olimpiyat birkaç tesis yapmakla kazanılmıyor. Bir iki kurumun çabasıyla da olmuyor. O yüzden ne IOHDK, ne TMOK, ne de GSGM ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çabaları böylesine uluslararası bir projeyi kazanmamız için yetmedi. Hatta, çıkarılan olimpiyat kanunu bile dünyada bir ilk olmasına rağmen ana amaca hizmet edemedi. Demek ki ortada bir yanlışlık var. Bir şeyleri eksik yapıyoruz. Pekiyi neyi? Onu da en iyi Başbakanımız Tayyip Erdoğan biliyor. Nereden mi biliyor?.. Anlatalım. Yıl 1996... Atlanta Olimpiyat Oyunları yapılıyor. Okuduğu bir şiir yüzünden siyasetten yasaklanan biri, yani bugünkü Başbakanımız Tayyip Erdoğan o oyunları yakından takip ediyor. Bu takip sadece yarışlar, saha sonuçları ve performans takibi değil. "Bir uluslararası organizasyon nasıl yapılır, böyle bir organizasyon nasıl kazanılır"ın ön çalışması. Bu çalışmayı bizzat gözleyen bir gazeteci olarak Atlanta'daki Türk Olimpiyat Evi'nde yaşadığım bir hatırayı nakledeyim. Tayyip Bey'e bizden daha fazla ilgiyi yabancı gazeteciler gösteriyordu. Hem de faal bir siyasetçi olmamasına rağmen. Bunun birinci sebebi şuydu: Tayyip Bey'in etkileyici karizması... O karizma nasıl kazanılmıştı? Mesela Haliç'in temizlenmesi, İstanbul'daki hava kirliliğinin yüzde 83'lerden, 35'lere inmiş olması, musluklarından su yerine hava gelen şehrin suya kavuşması, raylı sistem ve deniz otobüsleriyle trafiğin nispeten rahatlatılması, telekomünikasyonda Avrupa'nın ileri şehirleriyle yarışacak düzeye gelinmesi başlıca etkenlerdi. Artık herkes biliyordu ki, İstanbul bir sorunlar şehri olmaktan çıkıp, turizm, kongre, kültür ve uluslararası organizasyonların yapılacağı bir merkeze Tayyip Bey'le dönüşmüştü. Tayyip Bey'e gösterilen iltifatın sebebi de buydu. Tayyip Bey de bu ilginin farkındaydı. Olimpiyat meselesini Atlanta'da kaldığı süre içinde en ciddi şekilde inceledi. IOC'nin önde gelen şahsiyetleriyle sohbetler etti, notlar aldı. Bunlar lâf olsun diye alınan notlar değildi. Tayyip Bey, sandıkta Cumhuriyet tarihinin en büyük teveccühünü kazanan bir Başbakan olarak o notların şimdi ne anlama geldiğini daha iyi kavrayan biri olarak, mevcut yapılanma ile İstanbul'un değil 2016, 2020'de bile olimpiyat kazanamayacağının farkında. O yüzden böylesine önemli bir projeyi gerçek sahiplerine bırakacak bir yapılanma içinde, doğru olanı da bu değil mi? 14 tılsımı Havuz! Kaynar kazan gibi... Fokur fokur!.. Her kabarcık ortaya bir sayı çıkarıyor, ne mi? ''14!'' Bir tılsım gibi... Büyükler, şampiyonluk payı için ''Yüzde 14'' diyor. ''Ondörtler'' diye anılan ötekiler ise ''Yüzde 14 olmaz!'' diye direniyor. Federasyon mu? Şimdilik tansiyon ölçüyor.. 14 için yorumu mu? ''İdeal'' diyor, istiyor ki, nalıncı keseri artık kendisine yontmasın! Pekiyi istemek başarmak mı? Tabii ki değil, ama irade göstermek de en büyük erdem. Bakalım, federasyon nereye kadar erdem gösterecek? Sergen mi, inanmam! Gazeteci dostum Turgay Demir'e Beşiktaş kampını sorduğumda, kulaklarıma inanamadım. Ne dese beğenirsiniz? ''Ali Tandoğan, Adem, Güven iyiler ama en büyük transfer Sergen!'' Anlatmaya devam ediyor dostumuz: ''Kilo vermiş, hırslanmış, formda, kısaca bomba gibi geliyor Sergen!'' "Keşke", demişim... Keşke, bu doğru olsa da gerçek bir neon gibi parlasa Sergen futbolumuzda! Milenium Park Villaları Efendim, bal tutan parmağını yalarmış. F.Bahçe'de de bu yöntem geçerli. "Hadi canım sen de" demeyin... İşte ispatı... F.Bahçe yönetiminin gizli kahramanlarından Ali Yıldırım Bey, başkan Aziz Bey'in kardeşi... Bizim de sevdiğimiz biri. Onu öyle kamera önünde görmezsiniz. Çünkü mütevazı biri. O da ne? Geçenlerde, F.Bahçe'den idman haberi beklerken önümüze ne gelsin istersiniz, ''İdman iptal oldu. Bütün takım Ali Yıldırım'ın Milenium Villaları'nın tanıtımına gitti!'' Hayır hayır bitmedi!.. Dahası da var.. Sakatlığı sebebiyle idmana çıkmayan Anelka bile tanıtımda. Gitmemek gibi bir şansı olabilir mi? "Bunda ne var diyeceksiniz?" Haklısınız. Bize göre de 100 milyon dolarlık takımın Milenium Vilları'nın tanıtımı için reklam edilmesi dışında ne olabilir ki?