Hayat ne garip!.. Acı ve sevinç bir arada!.. Bir bakıyorsunuz mutluluktan uçuruyor sizi!... Milli Takımımız'ın Dünya Kupası'nda üçüncü olmasındaki gibi... ..Ve, bir kriz hali... Apar topar, Göztepe SSK'da buluyorsunuz kendinizi... Etrafınızda dört dönen doktorlardan biri, gözünüzün içine baka baka, "Karar vermek için 15 dakikanız var!.." diyor, "Diğerini kurtarmak için bir bacağınızı keseceğiz... Evet mi, hayır mı?" En umutsuz anınızda Prof.Dr. Mesut Parlak size bir ışık tutuyor... "Acele etmeyin, hastayı hemen bizim hastanemize getirin!" Göztepe'den Çapa'ya zamana karşı bir yarış başlıyor, ambulans içinde... Taşınan şey umut... Dünyayı bağışlasalar, asla feda etmeyeceğiniz; bacağınız. Sevinç ve hüzün arasında med - ceziri yaşayan insan, spor ve iş dünyamızın sempatik temsilcisi Hadi Türkmen. Türkiye'nin "Muhammed Ali"si... Türkiye 3.Ligi'nin kurucularından. Davutpaşa Kulübü'nün unutulmaz başkanlarından. Dereağzı ve Samandıra Tesisleri'nin fikir babası... F.Bahçe'nin eski asbaşkanı... Bu, Milli Takım'a daha 1995 yılında "Adam olacak çocuk" diye sahip çıkan biri, Futbol Federasyonu'nun eski başkan yardımcısı... FIFA'nın "Kulüp Lisansı" diye bugün istediği kriterlere Türk futbolunu, 4 yıl öncesinden bina etmeye çalışan vizyon sahibi bir idareci... Şimdilerde, bu spor adamı, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Servisi'nde yaşam mücadelesi veriyor. Bugün ameliyat olacak... Yakalandığı şeker hastalığı onun sadece bacağını değil, kalbini de vurmuş durumda. Genel Yayın Müdürümüz Resul İzmirli ağabeyle geçenlerde onu ziyarete gittik. Ay-yıldızlı bayrak yatağının başucundaydı... En sıkıntılı günlerinde Milli Takımımız'ın Dünya Kupası'ndaki performansıyla avunuyordu. Hadi bey, bizim "Bunlar sevinç gözyaşları" başlıklı makalemize atıfta bulunarak, o halde bile hastanede çevresine neşe saçmaya çalışıyordu. "Senegal maçından sonraydı... İki gözüm iki çeşme ağlıyorum... Bir doktor hanım odaya girdi... Baktı ki, ağlıyorum... Aklınca beni teselliye çalıştı. 'Ne haber Senegal? Türkiye böyle yener işte' demez mi!.. Sanki, beynime kurşun sıkıldı... Nasıl baktıysam, doktor hanım, Karadeniz şivesiyle işi düzeltmeye çalıştı? 'Pardon Tanzanza mıydı? Düşünün, halimi!.. Yanıbaşımda duran ay-yıldızlı bayrağın altındaki yazının "diyene" bölümünü kapatarak, dedim ki, 'Bunlar sevinç gözyaşları doktor hanım. "Ne mutlu Türk'üm!" Düşünebiliyor musunuz? Çocuklarımız üniversite bitiriyor... Ama, çevresinde olup bitenlerden habersiz... Tıpkı, içinde bulunduğu kütüphaneden haberi olmayan bilgi deposu ansiklopedi gibi, duygusuz... Futbol, Türkiye'yi ayağa kaldırıyor. Ama, o başarının perde arkasındaki kahramanları bilen yok... Tıpkı, ahde vefa anlayışımızı kaybettiğimiz gibi... Önceki gece Dedeman'da bir düğündeydim... Allah çiftleri mutlu ve bahtiyar etsin... Ama içim, ruhum sıkıldı... Ne müzik benim müziğim... Ne, tören benim törenim... Ne mönü benim mönüm... Ne de, varlık içinde yüzen o yarı çıplak insanlar benim insanım... Değişmek ille de yozlaşmak mıdır? Niçin, ipin ucunu kaçıran hep biz oluyoruz? G.Kore ya da Japonya gibi geleneklerimizi, değerlerimizi koruyarak büyüyemez miyiz?