Beşiktaş-Altay maçından çok İlhan'a dikkat ettim. Acaba, Allah vergisi bir yeteneğe sahip olan hırçın çocuk "Dinle, İlhan Mansız... Futbolcu olmaz arsız! Çılgınlıklarına son ver" biçimindeki tenkid ve tavsiyelerimizi önemsemiş miydi? Gördük ki; hırçınlık bitmiş, kurt kuzu, İlhan ise özlenen, uysal, örnek bir futbolcu olmuş, bravo doğrusu. Hep Altay maçındaki gibi ol. Çünkü sen, sadece Beşiktaş'ın değil, Hakan Şükür'ün yer almadığı bir Milli Takım'da ülke futbolu için de vazgeçilmez birisin, bunu sakın aklından çıkarma! Gelelim, maça!.. Golün enfes, kaçırdığın penaltı ise büyük bir talihsizlikti. Ama üzülme, zaten, futbol bu tür talihsizlikler sayesinde renklenmiyor mu? Hırçınlık virüsü Tümer'e bulaştı! Hem de, Beşiktaş'ın "lider" kimliğiyle takımın önüne çıkardığı kaptan Tümer'e! Fatih'le girdiği mücadeledeki tepkisi, ancak güçsüz ve zayıf insanların göstereceği bir savunma olabilir. Doğrusu, Tümer'in kalitesindeki bir futbolcuya, o hareketi hiç yakıştıramadık. Ama, Mutlu Çelik'in kırmızı kartı da, (eğer küfür yoksa) aceleyle verilmiş, ağır bir karar değil mi? Hem gazetede, hem de TGRT FM'de İpek Yolu'ndaki yorumlarımızda, Beşiktaş'ın Lucescu'yla iyi bir rotaya girdiğini ifade etmiştik. UEFA Kupası, takıma kazandırdığı büyük moralle birlikte, takım içi rekabet ve performans trendini de yükseltmiş. Beşiktaş 10 kişi de kalsa, yakalanan bu havayı Rumen teknik adam çok zekice değerlendiriyor. Süper Ligi, UEFA Kupası'nın tarlası gibi görüyor. Tolga, Serdar ve Bayram gibi oyuncular, Süper Lig sayesinde ortaya çıkıyor. Bunlara, yakında Ali Cansun da eklenir. Düşünün... Sahada bir Beşiktaş, kulübede aynı kalitede ikinci bir Beşiktaş! Böyle bir takımı durdurmak mümkün mü? Yönetim kaosu yaşayan Altay, Beşiktaş maçına iyi motive olmuştu. Ama, futbolcuların yürekten mücadelesi güç skalasının önüne geçemedi. Sinan ve Ahmet'in çabası da Cordoba'nın ellerinde eridi. Ama Altay'ı bu performansıyla, "Küme düşme sendromunu" üzerinden atacak puanları gelecek maçlarda rahatlıkla toplayabilir.
