Arşivleri karıştırıyordum... 1961 yılı Hayat dergisinin altın gibi sararmış sayfaları arasında gözüm, Eşref Şefik imzasına ilişti... Bu ismi, ustalarımız Orhan Ayhan ve Ali Gümüş'ten çok duyardım... Ustalara göre, "Kaleminden bal damlayan spor yazarı"ydı, Eşref Şefik!" Açıkçası, sağlığında okuma ve kendisini dinleme şansı bulamadığım için, Hayat için yazdıklarını bir çırpıda okuyuverdim... "Aliço ve Koca Yusuf"un güreşlerini konu eden bir pehlivan tefrikasıydı yazdıkları... Ama üslup, hâlâ bugünkü sıcaklığında taptaze duruyordu... Okurken, biraz da kıskandım Eşref Şefik ustayı, "Bugün bu yazıları biz neden yazamıyoruz?" diye... Şu anlatımdaki güzelliğe bakın: "Aliço, tam 26 sene baş ödülünü kurtardığı Kırkpınar'a 27. sene de gömlek soyunmadan başpehlivanlığı alacağına emin olarak gitmişti. İdmanı da şöyle böyle idi, fakat o seneki Kırkpınar'a iki yabancı pehlivan gireceği söyleniyordu. O zamanın ağırbaşlılığı dolayısiyle yabancı pehlivanların hangi sırada güreşlere gireceklerini soran olmuyordu. Yabancı pehlivanlardan biri iri vücutlu, beyaz çehreli, pençeleri fazlaca büyük bir genç irisi idi. Başına güzel bir Trablus şalı sarılmış, kıspetinin zembiline yaslanmış, sakin sakin meydanı seyrediyordu. Ahalinin ve eski pehlivanların dikkatlerini çeken o yabancının hangi sınıfta soyunacağı merakla bekleniyordu. Büyükorta pehlivanları meydana çıkarlarken meydancı yabancıya danışmak mecburiyetinde kalmıştı: - Ağam, yabancısında ondan söylerim; büyükortalar çıkıyor soyunacaksan soyun. Yoksa başaltı güreşlerine kalırsın. Burası Kırkpınar'dır, sizin köylerin başpehlivanları burada büyükortayı hakedemezler. Yabancı pehlivan, meydancının bu sözlerine aldırış etmemiş, istifini bozmadan: - Büyükortaya soyunmayacağım, cevabını vermişti. Meydancı şaşakalmıştı. İlk defa Kırkpınar'a gelen bir genç pehlivanın büyükortaya soyunmaması ne demekti? Başaltında o zamanın en belâlı pehlivanları vardı. Birkaçı, Aliço'nun belâsından başaltına giriyordu. Büyükortanın pehlivanları elenmeye başladıkları sırada başaltı pehlivanları hazırlanıyorlardı. Yabancı pehlivan hâlâ yerinden kıpırdamıyordu. Demek, o delikanlı başa soyunacaktı. Başta belâlıların belâlısı Aliço vardı. Başaltı pehlivanlarının güreşlerinin sonuna doğru akşam oluyordu. Bu yüzden başpehlivanların ertesi gün soyunmaları kararlaştırılmıştı. Esasen başta Aliço ve o delikanlıdan başkaları Kırkpınar Başpehlivanlığından ziyade, yenik ödülü almaya çalışacaklardı. Kalabalık olmayan başpehlivanlığın ertesi güne kalması daha iyi oluyordu. Deliormanlı Yusuf Pehlivan... Ertesi gün öğleye doğru, başaltı pehlivanları tamamen elenmişler, başaltı birincisi belli olmuş, meydan da başpehlivanlara kalmıştı. Zurnalar, davullar başpehlivan havalarını vuruyor, Aliço da soyunmaya kalkıyordu. Aliço'yu takiben yabancı pehlivan da ayağa kalkmış, kıspet zembilini almış, soyunmaya gidiyordu. Aliço meydana döndüğü vakit kispetinin kasnağı üstüne toplayıp önden düğümlediği hilâlî gömleği ile meydanda dolaşmağa başlamıştı. Aliço meydanda dolaşırken yabancı pehlivan da sükût ediyordu. O da, sırtından hilâlî gömleğini çıkarmamıştı. Başpehlivanlığa çok soyunmuş gibi tabiî davranması dikkati çekiyordu. Aliço kaşların çatmış, yakıcı bakışlarla yabancı pehlivanı süzüyordu. İki pehlivan yaklaşmışlardı. Artık güreş başlıyordu..." Yine bir güreş başlıyor, hatta başladı da... Finlandiya'nın Seinajoki şehrinde grekocularımız Avrupa Şampiyonluğu için güreş tutuyorlar, ter akıtıyorlar... Ama, gazeteler, dergiler, radyo ve televizyonlar kulağının üstüne yatmış!.. Sütun ve satır aralığında geçiştiriyorlar koca şampiyonayı... Yasak savarcasına anlatıyorlar; Hamza Yerlikaya gibi şampiyonlar şampiyonunu... ... Düşünüyorum da, Hamza Yerlikaya ve Ercan Yıldız gibi Dünya Şampiyonu'ndan milli mayoyu kapıp, Avrupa minderlerine çıkan Erkan Dündar ile ilk defa A Milli Takım'da güreşecek olan Ali Arıkoğlu ve takım arkadaşları, yanlış zamanda mı dünyaya geldiler? Ya da, Eşref Şefik gibi ustalar bugün yaşıyor olsalardı, asrın güreşçileri böylesine sönük mü kalırdı? Sadece güreş mi, hayırsız sevgilinin vefasızlığına düşen... Boks, basketbol, judo, atletizim, karate ve diğerleri de aynı ilgisizlik, aynı vefasızlıkla karşı karşıya... Nitekim, onlar da bu vefasızlığa öylesine alışmışlar ki, gönül de koyamıyorlar... Siyah-beyaz filmlerin akan karelerindeki gibi haysiyetini taşıdığı minderin teriyle usulca, aradan sıvışırcasına gidip-geliyorlar şampiyonalara... Keşke hiç bilmeseydik, o şampiyonaları ve keşke hiç tanımasaydık o şampiyonları... Bugünkü "Sporun adı var yazarı ve yazısı yok!.. görüntüsüne hayretle, alaycı ve öfkeli bir tavırla tarihin derinliklerinden kaşını çatmış bakıyor Aliço!... -Sizi gidi sizi, "Yalancı pehlivanlar!" diye şikayet ediyor Eşref Şefik ve Kadir Akat ustaya...