Hasan Sarıçiçek "Perşembenin gelişi Çarşamba'dan bellidir" , derler. Milli Takımımız, Fransa maçına başlar başlamaz beni nedenini bilemediğim bir karamsarlık aldı. Oysa ay-yıldızlı ekibin, ABD ve Brezilya maçlarındaki müthiş performansının, akciğerlerime pompaladığı o mükemmel hava, beni maç öncesi çok ama çok umutlandırmıştı. "Ne pahasına olursa olsun bu defa Fransa'yı yeneceğiz!" *** FIFA doktoru Alfred Muller' in, Kamerun-Kolombiya maçında yaşanan ölüm olayını anlatan "Malesef Foe'yi kurtaramadık! Ölüm sebebinin belirlenebilmesi için otopsi yapılacak!" sözleriyle, o umut dağı bir anda yıkılıverdi. Bir dalga, bizi duygu denizinin en köhne, en karanlık köşesine itti... Dağılmıştık... Kamerunlu Foe'nin ölüm haberi, sahadaki futbolcularımızı da aynı şekilde sarsmıştı. Fransa maçına grogi halde başlayamadık. Ne doğru dürüst önümüzü görebildik, ne pres yapabildik, ne de oyun kurup pas atabildik. Aksine, pozisyon üstüne pozisyon verdik, çok basit hatalarla birbirinin kopyası iki komik gol yedik. Bu goller, Fransız forvetlerinin duvar paslarıyla ördüğü Bermuda Şeytan Üçgeni'nden geldi. Ama o üçgenin içinde bulunan 5 defans oyuncumuz, golleri önlemek adına en ufak bir müdahalede bulunamadı. İşte beni en çok bu kahretti. Bu klastaki bir takım, bu kadar basit golleri nasıl yer? *** "Gol yemeden açılmıyoruz!" ... Bu, sanki, Türk Milli Takımı'nın özelliği haline geldi. Önce gol ye, sonra "gol atacağım" diye didin dur... Bu alışkanlık haline gelirse büyük bir tehlike doğurur... Öyle maçlar olur ki, hataları telafi etme şansı kalmaz. Gökdeniz ve Tuncay' ın o şahane golleri de ziyan olur... Tıpkı dün geceki gibi... *** Unutulmamalı ki, başarı sonuç almaktır... Yarı yolda kalmak değildir... Hele hele ikinci yarıdaki o muazzam oyunla Fransa'yı yenmek varken, sahadan boynu bükük ayrılmak, insana fena koyuyor. ..Ve tabii ki meydan, "Canım dünya üçüncüsü olduk olmasına ama söyler misiniz hangi Avrupa takımını yendik?" diyenlere kalıyor! Yazık... Çok yazık!