UEFA siyasete soyunsa da... Türkiye'yi dışlamak için AB tezgâh üstüne tezgâh düzenlese de... Beş milyonu aşkın gurbetçisi... Arenalar'ı dolduran coşkulu taraftarı... Beşiktaş, G.Saray, G.Antep ve G.Birliği'yle... Nihat, Rüştü, Emre, Okan, Tugay ve Alpay'ıyla... İşadamı, mimarı, mühendisi, doktoru, hemşiresi, hukukçusu ve güler yüzlü insanlarıyla... Türkiye isteseler de istemeseler de Avrupa'nın merkezindedir artık vesselam! Bilgili'yi seviyor musunuz? Çok merak ediyorum. Beşiktaşlılar başkanları Serdar Bilgili'yi seviyor mu acaba? Mesela, ''Size Revivo'yu verelim, İlhan'ı, Ahmet Dursun'u satın, süper golcüler getirelim'' diyen menajerleri, ''Biz Sergen, Tümer ve İlhan gibi oyunculara sahibiz'' diye geri çeviren başkan Bilgili'yi oyuncuları ne kadar seviyor? Merak ediyorum. Bilgili'nin 11 yıllık "Büyük Beşiktaş!" hayalini siyah-beyazlı camiada kaç kişi biliyor? Lucescu bu idealin neresinde? Bir düşünün, Şampiyonlar Ligi kimin, hangi yanlışları yüzünden suya düştü? Scala, Briegel ve Daum neden gönderildi Beşiktaş'tan? İyi düşünün beyler. Ekonomik açıdan istikrara kavuşan Beşiktaş neye ihtiyaç duyuyor? Un, yağ, şeker var ama helva yok! O helva da "UEFA Kupası" gibi sportif başarı değil mi? Taraftar da, başkan da o kupayı istiyor. İşte size sevginizi göstermeniz için son fırsat beyler. Aybaba mı yoksa akbaba mı? Şu işe bakın? Letonya maçı sonrası Samet Aybaba, Trabzon'dan İstanbul'a haber yollamış. "Şenol hoca bırakırsa, Milli Takım için ben hazırım!" Haberi okuyan herkes sordu. "Aybaba yoksa akbaba mı?" Kesinlikle değil. O halde, bu mesaj da neyin nesi? Gerçek, bir hafta sonra Lig TV'deki itirafla anlaşıldı. Medya; Aybaba'nın sözlerini saptırmış! İyi ki varsın medya! Amerikalılar'ın "gost"'u yani "hayaleti" bizim de "medyamız" var. Amerikalılar, istenmeyen durumlarda "Bunu kim yaptı?" diye sorulduğunda, "gost" yani "hayalet" deyip, işin içinden sıyrılıverirler. Bizimkiler ise bu sıyrılma işini medya aracılığıyla yaparlar. "Medya sözlerimi saptırmış!" İyi ki varsın medya! Ya olmasaydın, kusurları kim üstlenirdi? Niye Fatih Altaylı yok? Bizim; TSYD, yanlış bir yolda! Üç dönem, benim de İstanbul Şubesi yöneticiliğini yaptığım Türkiye Spor Yazarları Derneği, geleneksel seminerlerinden birini daha tertipliyor. Yöneticilerimizin bu mânâdaki çabalarına bir sözümüz yok, alkışlıyoruz. Ama? İlkesizlikler, dengesizlikler ve densizlikler sabır taşırıyor. Çünkü eğitim ciddi iştir, öyle gönül almaya, mavi boncuk dağıtmaya benzemez. Etik bir değer, bilge bir kişilik ve süzme bir tecrübe ister. Sen kalk, spor yazarlarına "hıyar" sıfatını münasip gören Erman Toroğlu'nu konuşmacı olarak Antalya'ya davet et! Olacak iş mi bu? Söyler misiniz Allah aşkına, bunun mantığı nedir? Ayrıca kafama takılan bir soru da şu: Madem, spor yazarını "hıyar" olarak gören Erman'ı davet ettin, spor yazarına "şerefsi"' diyen Fatih Altaylı'yı ve Aziz Yıldırım'ı niye unuttunuz ki? Oldu olacak onları da davet edin de olmuşken "hıyarlık" tam olsun! MIHLAMA Siz siz olun. Tosya'ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmayın. Her takıma bir Giray Bulak İlk Azerbaycan'da tanışmıştık. Elinde kağıt kalem, Protokol Tribünü'nde notlar tutan genç adam, maç öncesindeki aykırı yorumlarıyla dikkatimizi çekmişti. "Piontek futbolu iyi biliyor ama Türk futbolunu ve futbolcusunu hiç tanımıyor. Yanlış adama yanlış görev veriyor. Bu uygulayıcıyla Türkiye maç kazanamaz! Ama Fatih Terim ile bu takım zaferden zafere koşar. Çünkü, Fatih hoca ile futbolcular birbirlerinin nefes alış verişlerini bile biliyorlar!" Özkan Sümer hocanın o an uyarı niteliğindeki bakışlarına rağmen iki tezinde de haklı çıkan kişi Denizlispor'u bugün zirveye oynatan Giray Bulak'tan başkası değildi.. Yıllar sonra, Seul'de 2002 Dünya Kupası'nda Giray hocayla yine birlikteydik. Fethi Demircan, Giray Bulak ve Orhan Çıkrıkçı... Tam 20 gün, her sabah erkenden kalkıyor... Otelin yanındaki göl kıyısında 10 kilometrelik mutat yürüyüşlerini yapıyor.. Sonra, kahvaltıda gazetelerden notlar çıkarıyorlardı... Kahvaltı bitimi Giray hoca televizyon salonuna geçip G.Kore'deki yabancı menajerler, teknik adamlar ve spor yazarlarıyla maçlar seyrediyor ve futboldaki yenilikleri tartışıyordu. Sonuç mu? Giray hocanın geldiği yer; yazın şarkı söyleyen ağustos böceği ile çalışkan karıncanın hikayesindeki gibi göz kamaştırıcı!