Malum; ufukta Futbol Federasyonu seçimleri var. Dost meclislerinde Mahmut Özgener, ''Ben yokum'' diyor. Çünkü yıprandığını kendi de biliyor. Fakat Brüksel kulislerinde Özgener'in söyleminin altından ''İstemem yan cebime koy'' gibi net bir mesaj çıkıyor. Zira kulaktan kulağa fısıldanan ''F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Göksel Gümüşdağ'ı ısıtıyor'' haberi Gümüşdağ'ı kafadan bitirmek demek. Nitekim ilk tepki de Trabzonspor Başkanı Sadri Şener'den yükseliyor. Başkan açıkça ''F.Bahçe'ye yakın bir başkan adayına verecek oyum yok. Trabzon'da baskı görüyor olmama rağmen oyum Özgener'e. Çünkü en objektifi o'' diyor. Brüksel'de ağırlanan kulüp başkanları arasında Şener gibi düşünenlerin sayısı az değil. Beni asıl şaşırtan şey; en çok konuşulması gereken Mehmet Atalay'ı kimsenin tartışmıyor olması. Neden bu ilgisizlik? Cevabını söyleyeyim size; ''Atalay, Başbakan Recep Tayip Erdoğan'dan izin almadan ortaya çıkmaz'' diye. Peki, Sayın Başbakan, sizce kimi işaret eder? MIHLAMA ''Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez!'' Sokrates Guus değil Hiddink! Cevapsız kalan soru şu: ''Gidiyor mu, kalıyor mu?'' İngiliz meslektaşım; ''Bu Guus bizim bildiğimiz Guus değil'' dedi ve ekledi, ''Çok oryantal olmuş''. Ben de ''Bu Hiddink bizim bildiğimiz Hiddink. 20 yıl önce F.Bahçe'de sır gibi kaybolan adamın ta kendisi'' dedim. İngiliz meslektaşım; ''O zaman iyi oynuyor sizin Guus bizim Hiddink'' dedim. Karşılıklı bastık kahkahayı! Kocaman'ın farkı! Aykut Kocaman, ''yazmamak'' kaydıyla öyle şeyler anlattı ki; spor, sistem, lig, kulüpler, Şampiyonlar Ligi, performans, yarışma kültürü, Alex, Santos, Emre Belözoğlu... F.Bahçe gerçeği üstüne resmen büyülendim. Brüksel Havaalanı'nda öyle özgün düşünceler ortaya koydu ki; ''Boşuna F.Bahçe'ye hoca olmamış... Şampiyonluk da hakkı, daha ötesi de'' dedim kendi kendime. O saygı duyduğum düşünceleri kamuoyuna kendi açıklamalı. Bu onun hakkı. Fakat hoşgörüsüne sığınarak transfer ve Şampiyonlar Ligi ile ilgili bölüme ilişkin kısa paragrafı anlatacağım. Kadro? ''Aslında kaliteli; 5 ayrı milli takımın oyuncularına sahibiz. Avrupa'da birçok takımda bu zenginlik yok. Takviye de yapıyoruz.'' Hedef? ''Bakış açımızı değiştirmeliyiz. Bizden bir şey olmaz demek yerine, Breda'nın şampiyon olduğu Avrupa'da F.Bahçe neden başarılı olamasın? Ya da Milan gibi devlerin elendiği bir ligde ne yapalım da F.Bahçe öne çıksın, sorunun arayışı içindeyiz.'' Bunun gerçekleşme yüzdesi ne? ''İş sadece kadro ile bitmiyor. Futbol kamuoyu olarak bu hedefe hazır hale gelmeliyiz. Sadece benim, futbolcularımın, başkan ve yönetimim istemesi yetmez. Tribün de, medya da, kültürümüz de o heyecana hazır olmalı.'' Tecrübe? ''Teknik adam olarak Şampiyonlar Lig'indeki ilk tecrübem olacak bu. Ne olacak kestiremiyorum. Ama en iyisini başarmak istiyorum. Bunu çevreme yansıtabilirsem, mesele kalmaz.'' Maç bitti, baktım Aykut Kocaman özel izinle sadece medyanın girdiği Mixed Zone'da. Adı mesaj trafiğine karışmış Emre Belözoğlu'nu kanatlarının altına almış, sarıp sarmalıyor. Tam bir baba gibi. F.Bahçe'nin millileri; Volkan, Mehmet Topuz, Serdal Kesimal, Selçuk ve Semih'i de ''İyi günde de kötü günde de yanınızdayım'' dercesine kaptanın etrafında toplamış, Emre'ye öyle bir moral verişi vardı ki; helal olsun. Tam bir liderlik gösterisi. O birlik ve bütünlük pozu karşısında; ''işte'' dedim, "Kocaman bu; bir eser bırakmadan teknik adamlığın hakkını vermiş saymayacak kendini. Ne mutlu!''