24 Mart 2007!.. Türkiye'nin Atina'da Yunanistan'ı 4-1 yendiği maç; futbol, organizasyon ve iki ülke ilişkileri açısından tek kelime ile "Müthişti"... Öyle hemen unutulacak türden de değildi. İliklerimize kadar heyecan yüklendik. Düşünün, daha maçın başında 1-0 geriye düşmüşsünüz... Elinizdeki kadrodan sahaya sürdükleriniz, sakatlıklar, formsuzluklar ve cezalar sonrası elenmişlerden geriye kalanlardan ibaret. Onlara da, koca bir ülkede güven duyanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hele, 1-0 geriye düştükten sonra o güven duyanların kredisi de minimuma düşmüş. Ancak biri var ki, sonuna kadar bu takıma inanmış, yenilen gol sonrası dahi bu inancından en küçük bir eksilme olmamış... Bir komutan ciddiyetinde "İleri" diyor, defanstakileri bile kazanılan her ölü topta rakip kaleye yolluyor. Nitekim, goller peş peşe geliyor... Yunanlar, önce ıslıklasalar da... Sonra alkışlamayı ihmal etmiyorlar. Fakat... Her ülkede olabileceği gibi Yunanistan'da da o mükemmel ev sahipliği ve iki ülke arasında kurulmaya çalışılan dostluğa gölge eden fanatikler çıkıyor ortaya. 34 bin kişilik stadı bir okyanus olarak düşünecek olursak, bu fanatiklerin sayıları, o okyanusta damla bile olmayacak kadar az. Ama açtıkları pankart ve ağızlarından çıkan salyalı tepkiler yine de mide bulandırıyor. Nitekim bu nahoş duruma bizzat Yunan gazeteciler tepki gösteriyor. Diyorlar ki, "Türklere ayıp ettik... Onlar bize mükemmel bir ev sahipliği gösterdiler. Bizi bileklerinin hakkıyla yendiler. Ama biz hayvanlaştık..." Sonuçta, bir tarih ve bu tarihte oynanan 4-1 Yunanistan zaferi sadece bir maç kazanımından ibaret kalmıyor. Halklar arasında iki ülke arasındaki dostluk bağlarının aslında ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Nitekim, bu dostluğa gölge düşürmek isteyen Yunanları da bizzat sağduyu sahibi Yunanlar ayıplıyor. Artık Türkiye ile Yunanistan'ın böyle bir dostluk dönemine girdiğini en azından bu maç ortaya çıkarmış durumda. Norveç maçı ne olur? Frankfurt'tayız... Milli Takımımızın peşinde... Telefonlarımız susmak bilmiyor. Tebrik telefonları yağıyor... Başta Fatih Terim Hocam olmak üzere, Tuncay'a, Tümer'e, Gökdeniz'e ve Hakan Şükür'e kısaca bütün Milli Takım'a kucaklar dolusu selam gönderiyor, okuyucularımız. Bu selamları buradan nakledelim... Hollanda'dan, Almanya'dan, Fransa'dan okuyucular soruyorlar, "Norveç'i de böyle yener miyiz?" Kısaca "evet" diyorum. Çünkü, Fatih Terim Hoca'nın, Sabri'nin, Tuncay'ın gözlerindeki parıltıdan bu zaferi okuyorum. Üstelik, Norveç'in fizik gücüne rağmen, tempolu futboluna rağmen, Bosna maçı sonrası canının ne kadar yandığını ve bir galibiyete ne kadar çok ihtiyacı olduğunu bilmeme rağmen okuyuculara, "Evet Norveç'i de yener, kayıpsız yolumuza devam ederiz" diyorum. Biliyorum ki, millilerimiz bizi hiç yanıltmadılar. Yarın da yanıltmazlar. Ferhat'a piyango Sakatlıklar, Yunanistan maçından sonra da Milli Takımımızın yakasını bırakmadı. Gökhan Zan, İbrahim Üzülmez ve Gökhan Ünal, Milli Takım kadrosundan çıkarıldılar. Bu arada iki katılım oldu ay-yıldızlı ekibe... Biri G.Saraylı Ferhat. Benim, çok güvendiğim, futboluna çok inandığım ama bir türlü G.Saray takımında kendini bulamamış bir genç. Bu yüzden Ferhat'ın böyle bir günde Milli Takım'a çağırılmış olmasına çok seviniyorum. Hoş geldin Ferhat... Bil ki, bu senin için büyük bir piyango... Fatih Terim ile çalışmak büyük bir avantaj... Onun takımında bulunmak, o atmosferi teneffüs etmek büyük bir avantaj. Sadece senin için değil, Milli Takım sonrası döneceğin G.Saray için de büyük avantaj bu çağrı... Lütfen, bu piyangoyu iyi değerlendirir. Bu şans, hem sana, hem ülke futboluna, hem de G.Saray'a fayda sağlasın.