Bu yazının başlığı "Krallar ölmez" de olabilirdi. Ama hayır! Amaç, bir kralın muhteşem dönüşünü anlatmak değil... Amaç, F.Bahçe'nin transfer döneminde ne kazanıp, ne kaybettiğine dikkat çekmek. F.Bahçe'nin sürüklendiği çıkmazın çıkış noktalarını tartışmak. Gerçek şu... Zar zor da olsa F.Bahçe, Antalyaspor'u 4-2 yendi. Ancak atılan bu dört golde de, F.Bahçe'nin iki yeni golcüsü Deivid ve Kezman seyirciydi. Bu ikili, gol ve golcülük adına tam bir hayal kırıklığı sergilediler. Fakat ilginçtir... Kraldan çok kralcı olanlar diyorlar ki, "Henüz yeniler... Eleştiri için acele etmeyin!" Hadi, "Yeniler" diyelim, "Birlikte yan yana oynamadılar -ki, doğru değil, üç hazırlık maçı yaptılar-, bir uyum sancısı yaşıyorlar. Yeni takım arkadaşları bu büyük golcülerin (!) koşu stilini bilmiyorlar. O yüzden nereye nasıl, kısa mı, uzun mu, orta mı, sert mi, yumuşak mı pas vereceklerinin farkında değiller. Bu sebeple Antalya maçında bekleneni veremediler." Diyelim ki, bu iyi niyetli yorumlar doğru olsun. Aksi, büyük kayıp ve hüzün olur. Eğer sen, bunları getirebilmek için, Zafer'i, Nobre'yi gönderiyor, Semih'in ve Tuncay'ın sırtındaki formayı alıyorsan... F.Bahçe'nin kasasından bilmem kaç milyon euro ödüyorsan, hayal kırıklığının faturası çok ağır olur. O fatura ne bu iki oyuncuyu satarak ödenebilir, ne de iki yeni yabancı daha alarak. Artık deniz kurumuştur... Bedel ancak, Antalyaspor karşısında kuzuların sessizliğini oynayan golcülerin UEFA Kupası'nda golcü kimlikleriyle ortaya çıkmalarıyla ödenir. Bu böyle biline... Bir şey daha... Kezman ve Deivid'e yeni diye sonsuz kredi açanlara soruyorum. Bir defans oyuncusu olduğu halde iki gol birden atan Lugano da bu takımın yenisi değil mi? Peki o neden uyum sancısı yaşamıyor da, Kezman ile Deivid yaşıyor?. Geçelim bunları beyler... Bursaspor'un Zafer'ine bakın... Bursa'ya büyük güç katan, coşku ve heyecan getiren zafer kimin Zafer'i bir bakın. > Sus.. Benim içim de yanıyor! "Allah aşkına yaz!" diye yemin vermeseler, yazmayacaktım. Bir aile düşünün, dede, oğul ve torunlar, tamamı Beşiktaşlı... Toruna kendi adını veren dede Mehmet Bey, artık sektörde olmadığı için unvanını yazmakta mahzur görmediğim Osmanlı Bankası'nda üst düzey yöneticilik yapmış, eski bir bankacı, centilmen ve kendi ifadesiyle "demokrat" bir baba. Fakat, demokrat baba için aile içi demokrasisinin birinci kuralı "Beşiktaşlı olmak". Nitekim, Beşiktaş tutkusu öyle bir işlenmiş ki ailede... Büyük oğul İzzet, Beşiktaşlı, küçük oğul Tuncay Beşiktaşlı. Torunlar Mehmet, Ali ve Iraz, hepsi Beşiktaşlı. Hemen belirteyim, dedenin, "Ortanca kuşak Beşiktaşlılar" diye tanımladığı oğullardan büyük olanı İzzet Bey, Anadolu'da orta ölçekli bir şirketin sahibi.. Nitekim işi gücü bırakıp, oğlu Mehmet'i de alarak, bu maç için 600 km. öteden İstanbul'a gelmiş. Pazar akşamı bütün aile toplanıp, güle oynaya İnönü'ye Trabzonspor maçına gitmişler. Ama ne gidiş? Ailedeki herkes Beşiktaş'ın galibiyetine şartlanmış, fark hesapları yapıyorlar. Sadece İzzet bey, temkinli. Çünkü o, Ziya Doğan'ın teknik adamlığına ve istatistiklere inanıyor. Diyor ki, "Ziya Hoca'nın başında olduğu takımlar, Beşiktaş'a kök söktürür!" Trabzonspor'un bu sezonki performansını örnekleyip, söktürürdü, söktürmezdi, tartışmaları arasında seyrediyorlar, localarından bütün aile maçı... Beşiktaş, Burak'ın golüyle 1-0 öne geçiyor. "Teknik adam da olsa 21. yüzyılın Beşiktaş'ını Beşiktaşlılar yönetmeli!" diyen oğlu İzzet'e, Tigana'yı gösteren ve "İşte vizyon bu! Yerli teknik adam Burak'ı böyle bir maçta oynatmaya cesaret edemezdi" diyen dede, "21. yüzyılın Beşiktaş'ını Beşiktaşlılar yönetmeli!" tezinin şimdilik hayal olduğunu savunuyor. Ardından Ersen Martin'in golü geliyor. Dede rahat, "Tigana bir değişiklik yapar ve Beşiktaş maçı kazanır" inancında... Fakat hayır!... Ersen Martin bir gol daha atıyor. İzzet Bey, "Galiba korktuğum başımıza gelecek, Beşiktaş bu maçı kaybedecek!" diyor. Ömer Rıza'nın golünden sonra aile tam bir şok içinde. İzzet Bey, "Ben demedim mi size baba, Ziya hocanın başında olduğu takımlar, Beşiktaş'a kök söktürür!" diye... Beşiktaş bastırıyor, dedenin söyleyecek bir sözü yok... Vizyonu kurtarmak için "Haydi çocuklar, haydi!" diye çırpınıyor. Bobo bir gol atıyor, durum 2-3!.. "Haydi çocuklar, bir gol daha... Hiç değilse beraberliği kurtaralım!" diye çırpınıyor dede... ..ve dedesinin elinden çekiştiren Ali soruyor... "Dede, dede!... Neden Beşiktaş'ın çocuklarına Beşiktaş'ta hayat hakkı vermezler? Neden Ziya Doğan, Rasim Kara, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay gibi Beşiktaşlılar'a Tigana'ya tanınan kredi tanınmaz?" Bu soruya maç öncesi "vizyon meselesi" cevabını veren dede Mehmet Bey, Trabzon maçından sonra torunun yüzüne buğulu gözlerle bakıp, yutkunarak diyor ki, "N'olur sus, benim de içim yanıyor!..Ben eski bir bankacıyım. Bankalar, başvuran herkese bir kere kredi verir. Ama ikinci krediyi sadece ödeyene verir. Bana öyle geliyor ki, bu Ziya Doğan Beşiktaş'ta ikinci kez krediyi çoktan hak etti."