Tatlı su balığını okyanusta yaşatma sevdasına kapılanların hevesleri saman alevi gibi gelip geçicidir. Nitekim, "Büyük düşünemeyen" G.Birliği, Kayserispor, Ankaraspor ve V.Manisaspor gibi takımlar, lig başlarken göz kamaştıran sonuçlara imza atarlar ama şampiyonluk ipini bu takımlar değil de büyükler göğüsler. Peki neden? Bir an için, kazananlar ile kaybedenlerin yönetim farkını düşünün, farkı fark edeceksiniz! Futbol kalitesinin bu kadar çok eleştirildiği, dört büyüklerin bu kadar örselendiği bir lig, eğer 5. bir takımı şampiyon olarak çıkaramıyorsa orada değişim adına yeni hiçbir şey yok demektir. Nitekim, çeyrek asrı aşan yöneticilik tecrübesiyle G.Birliği Başkanı İlhan Cavcav ya da Kayserispor'un kısmen tecrübeli başkanı Recep Mamur bu durumdan hiç rahatsızlık duymamış olmalılar ki, hallerinden memnunlar. Şimdi bilmem anlayabildiniz mi; "Neden Beşiktaş, G.Saray, Trabzonspor veya diğerleri değil de F.Bahçe sezonu şampiyon tamamladı?" Hem de, teknik adamlığı yerden yere vurulan Zico'ya rağmen... Yeterli sayıda gol üretemeyen Deivid, Kezman gibi forvetlerine rağmen... Trabzonspor'u yenememesine rağmen neden Beşiktaş, G.Saray veya Trabzonspor değil de, F.Bahçe şampiyon oldu, şimdi anlayabiliyor musunuz? Büyükleri, hedefsiz bırakan değerli başkanlara Özhan Canaydın, Yıldırım Demirören ve Nuri Albayrak, "Neden şampiyon olamadıkları"nın analizini iyi yapmalılar. Eğer onlar bu analizi iyi yapamazlar ise, Beşiktaş'ın efsane başkanı Süleyman Seba'nın 4 şampiyonlukla elinde tuttuğu rekoru egale eden F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Türk futbolunda gelecek sezon destanlaşan bir başarıya imza atar. Bundan hiç şüphem yok... Çünkü daha yarışın başında belli bir hedefe odaklanan Aziz Başkan, iddialı yapısıyla bu en çok hak eden yönetici. Helal olsun! Bu şampiyonluk en çok onun gibi büyük düşünen bir başkana ve onu sonuna kadar destekleyen taraftar ile futbolcu ve teknik adama yakışırdı. F.Bahçeliler bu birlikteliği sağladılar ve kazandılar... Ancak, iş bitmiş değil. Asıl yarış yeni başlıyor. F.Bahçe'nin artık kendini aşma zamanı geldi de geçiyor. G.Saray gibi Avrupa'dan Türkiye'ye bir kupa ile dönmesi gereken dönem geldi de geçiyor. İşte bu noktada da asıl sorumluluk, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a düşüyor. Ey sevgili Başkan, elini çabuk tut... F.Bahçe'ye öyle yıldızlar kazandır, öyle yıldızlara ver ki, sarı - lacivertli camia hem içeride hem de dışarıda elle gösterilen "1 numaralı" takım olabilsin. > İTÜ, İstanbul ve Taşpınar Müthiş keyifli bir gündü... İstanbul Teknik Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü'nün birbirinden ilginç panellerinden birine konuşmacı olarak katıldım. "Uluslararası organizasyonlar, sporda tesisleşme ve spor medyası" gibi çarpıcı bir konuda üniversite gençliği ile birlikte olmak büyük bir keyifti... Amatör sporun İstanbul'daki patronu sevgili Tamer Taşpınar, panelde öyle nefis bir sunum yaptı ki, ağzım açık dinledim. Tam 67 tesis revize edilerek, 5 yıldızlı otel konforunda İstanbulluların hizmetine sunulmuş. "İstanbul'da bu kadar tesis var mı?" diye düşünürken, sevgili Vedat Bayram'ın "100 gönüllü 100 tesis" projesi aklınıza geliyor. Ancak öyle değil; Taşpınar, "Onlar ne ki?" dercesine büyük bir azim, inanç ve iddia ile başlattıkları tesisleşme hamlesinden örnekler sunuyor. "Antrenman salonları, tribünler, otoparklar, kafeteryalar ve çevre düzenlemeleriyle birer model olan B.Çekmece Gazanfer Bilge ve Sultanbeyli gibi çok yönlü salonlara Halkalı, Arnavutköy ve Bahçeköy'de 3 yeni salon ile çim futbol sahası daha ekleyeceğiz." İTÜ Beden Eğitimi Bölüm Başkanı Dr. Hikmet İskender, böyle verimli bir il müdürünü karşısında bulur da üniversiteye bir şeyler koparmadan durur mu, "Sayın müdürüm" diyor, "bizim yeniden yapılandırılması gereken bir havuzumuz ve bir de golf alanımız var, bize de destek verseniz?" Taşpınar hizmet adamı, "Neden olmasın?" diye söz veriyor. Biz de Taşpınar'ın Özel Kalem Müdürü Cenk Öztekin, Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Ahmet Tüzün ve Ahmet Bilgin ile birlikte şahit oluyoruz. > Maazallah! Bursaspor değil de maçı 3-0 Beşiktaş kazanmamış olsaydı ne olurdu, hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz o maçı çıplak gözle seyretmiş biri olarak söyleyeyim. O gözlerini öfke, kin ve husumet hisleri bürümüş kimi sözde taraftarlar, mazallah, Beşiktaş'ı bir kaşık suda boğacağı gibi, şehrin de altını üstüne getirirdi. İşte bu noktada soruyorum, bu ülkede futbolu bu denli vampirleştirenler acaba eserleriyle mutlu olabiliyorlar mı?