Süreyya Ayhan, Paris'teki koşusuyla bir ilki gerçekleştirip, ikinci oldu ve Dünya Atletizim Şampiyonası'nda Türkiye'ye ilk madalyasını kazandırdı. Fakat bu fevkalade sonuç, kimseyi memnun etmedi! Hatta ülkedeki bir çok spor adamı için şok edici bulundu. Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım... Ekmeden biçmek mümkün mü? Daha açık konuşalım... Dünya Şampiyonu olmak kolay iş mi? Büyük zaferler, büyük yarışlar tek kişiyle mi kazanılır ki her şeyi Süreyya'nın omuzlarına yüklüyoruz. Ayrıca Süreyya'nın Dünya Şampiyonu olması için bu ülke ne yaptı? Sen, ben, o... Kısacası biz, hepimiz ne yaptık? Dilerseniz, önce medyadan başlayalım... Futboldan başka bir şeyi gözümüz gördü mü, hâlâ görüyor mu? Bakın, bir koşuda unutuldu Süreyya, tıpkı Naim gibi, Halil gibi, Hamza gibi, Sinan gibi... Bitmedi... Süreyya Ayhan her fırsatta, "Ruslar ve Rumenler beni yakın takibe aldı... Bütün hazırlıklarını bana göre, beni geçmek için yapıyorlar!" diye uyardığı halde, Türk spor medyası ne yaptı, söyler misiniz? Hangi spor yazarı, hangi gazete, hangi televizyon ve hangi spor dergisi, Rus ve Rumen atletlerin hazırlıklarını, derecelerini, koşu stillerini gündeme getirip tartıştı? Süreyya'ya yol gösteren biri oldu mu? Hocası Yücel Kop'a büyük yarışların büyük stratejileri ve taktik içinde taktik olduğunu anlatan biri çıktı mı, hayır! İtiraf edelim, hepimiz Süreyya'ya, Veliefendi Hipodrumu'ndaki bir yarış atı, Yücel Kop'a da o atı koşturan jokey gibi baktık. Yücel koşturacak, Süreyya koşacak ve kazanacak! Ya kazanamazsa? O zaman atları vurdukları gibi Süreyya'yı da vurmaktan beter edeceğiz! Hayır, sporda böyle birşey yok! Bu gazetecilik de değil. 100 metre erkeklerde çeyrek finalin ikinci serisini hatırlayanınız var mı, bilmiyorum. O yarışın iddialı isimlerinden biri, ABD'li atlet John Drummond'du... Amerikalılar'ın madalya beklediği bu atletin başına ne geldi, biliyor musunuz? Daha çıkışta elendi. "Hatalı çıkış" diye tarif edilen, tabancanın patladığı andan sonra izin verilen saniyenin onda biri kadar olan süreden daha hızlı (0.052) reaksiyon gösterdiği için elendi. Tabii, bunu kabullenmek kolay değil... Elini tabanca gibi yapıp şakağına dayadı ve öylece piste yattı. Anlayacağınız tirajikomik bir durum... Bizde olsa o dakikada Drummond'un işini bitirirdik. Tıpkı geçmişte Harun Doğan ve halterde sıfırcı Hafız'a yaptığımız gibi. Ama hayır... Ertesi gün, Amerikan gazetelerine baktığımda gördüm ki, Drummond'un öyle spor hayatını bitirmeye kalkan kimse yok. Ama hatalı çıkışla ilgili kural değişikliğinin iyi öğrenilmemiş olmasını eleştiren çok. Özetle sözü şuraya getirmek istiyorum... Geçen hafta yazdığımız "70 milyonluk ülkede bir çiçek" başlıklı yazımızda dikkat çektiğimiz gibi Süreyya Ayhan şu anda Türkiye'nin yıldızı... Ama, pazar akşamından beri de o bir dünya yıldızı. Giyimi, kuşamı, yemesi, içmesi, antrenmanları, yarışları, kısacası hayatı didik didik edilecek olan bir yıldız. Anlayacağınız, şimdi Süreyya'nın işi eskisinden daha zor. Onu bu zor döneme yalnız bırakır, destek vermezsek, yarın Atina'da madalya beklemeye hakkımız olmaz. Bu bir... Bir diğeri de bu ülkede Süreyya'dan başka atletler de var. Onları da unutmayalım... Mesela 3 bin metrede Elvan Abeylegese (8.31.94), 400 engellide Arzu Uyar (58.72 56.59), 3 bin engellide Türkan Erişmiş (10.30.50), 3 adımda Ayşegül Baklacı (13.69 13.69), 100 metrede Aksel Gürcan (11.25), 400 metrede Özge Gürler (53.15), 800 metrede Yaprak Kalemoğlu (2.03 2.00.64), ciritte Berna Demirci (56.86), diskte Ahu Sulak (64.25) ve erkekler 100 metrede Erol Mutlusoy (10.38), 400 metrede Ercan Sunu (46.94),1500 metrede Halil Akkaş (3.35.68), 5 bin metrede Volkan Koca (13.26.77), 400 engellide Kürşat Çalişkan (52.04), uzun atlamada A. Ferhat Çiçek (8.08), yüksek atlamada A. Metin Durmuş (2.26), güllede Fatih Yazıcı (18.55), çekiçte Fatih Yıldırım (76.79) gibi...