"Bu F.Bahçe değil iki, yüz kere, bin kere de oynasa dünkü Real Zaragoza'yı yenemez?" diyebilecek bir Allah'ın kulu çıkar mı şu gök kubbenin altında bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var; o da dâhi Daum'un korkusu yüzünden F.Bahçe'nin Avrupa hayallerinin tükenişi. Elbette her takım maç kaybedebilir. UEFA gibi önemli bir kupada saf dışı kalabilir. Futbol oynayarak mücadele ettiğiniz ve alt edemeyeceğiniz takımlarla karşılaştığınız sürece buna kimsenin bir diyeceği yok. Ama, eğer o takımın adı F.Bahçe, umutları dağ gibi ve yatırımları da dünya kadarsa insana "Sen ne yaptın böyle?" diye sorarlar. Evet Herr Daum... "Avrupa'yı kazanmak" uğruna, bindiğin dalı kesmek dışında ne yaptın sen? Ne cesaretin cesaret, ne taktiğin taktik, ne de oyuncu tercihlerin doğru tercih... F.Bahçe'nin hafta sonu 7 gol attığı Kayserispor'un hocası Hikmet Karaman'ın yüreği kadar bile yok yüreğin... Sanki, serçenin kör çırpınışları futbol adına yaptıkları... Sahaya çıkan onbire değil, kulübede oturanlara bakıyorum... Serhat, Tuncay, Van Hooijdonk gibi fırsatçı, amaca hizmet edecek kramponlar, F.Bahçe'nin tur için gol atmaya mecbur olduğu bir maçta kulübeye mâhkûm edilmiş. Daum onları hatırladığında ise moraller bozulmuş, tabela aleyhine dönmüş ve umutlar tükenmişti... Özetle, sahaya çıkan F.Bahçe, "Psikolojik savaşı kaybedenler güruhu" gibiydi... Şeker kamışı tadı bile vermeyen Önder ve Serkan... Orta alanda bir önceki maçta performansı yeterli görülmediği için Kayserispor'a karşı dinlendirilen Selçuk... Bana göre bu üçlüden ikisi gereksizdi... Onların yerine, Serhat ve Van Hooijdonk ile daha baştan başlanabilirdi. Bir başka şey daha... F.Bahçe'nin 7 gol attığı maçtaki anlayış da yoktu, o görevlendirmeler de... Mesela Ümit Özat, "R.Zaragoza karşılaşmasının provası" denilen maçta orta alanda Aurelio'nun yanında çift ön liberodan biri olarak görevlendirilirken dün yine savunmanın soluna çekilmişti. Bu tercih, Daum'un İspanyol takımlarına karşı duyduğu fobinin en çarpıcı göstergesiydi. Bu teknik adam duruşuyla, sarı - lacivertli formayı giyen oyuncuların yüreklerine korku şırınga edilmiş, "Aman ha... Gol yeme de ne yaparsan yap!" denilmişti. Oysa en iyi savunma hücumdu... Daum, bundan habersizmiş gibi davrandı. Sarı - lacivertli oyuncular da topla buluştuklarında Alex gibi kaleye doğru derinlemesine oynayacaklarına yan pas ve geri pas yaparak sorumluğu üstlerinden atmaya çalıştılar. Halbuki, zafer cesaretli mücadele ve risk almayı gerektirir. Ama ikisi de yoktu F.Bahçe'de dün... Ne o cesaret, ne de o hızlı, çabuk ve tempolu oyun gücü... Orta alanda oyun kurması gereken Alex uzun süre rakibin markajını aşamadı. Attığı gol ise gerçekten muhteşemdi. Aurelio öne çıkıp, sorumluluk alacak etkinliği gösteremedi. Bir yığın pas hatasına rağmen sonuç getirecek pozisyonlara Tuncay ve Anelka girdi. Nobre ise tutuktu, kendinden bekleneni veremedi. Bu durumda iki şeye üzüldüm... Biri, F.Bahçe'nin pisi pisine elenişi ve Türkiye'nin puan kaybına... Diğeri de, Savio'nun iki tehlikeli şutunu panter gibi kurtaran Rüştü'nün sonundaki düşüşüne... Yazık oldu... Maçın hakkı bu değildi.