Dokunmayın yakarım Lutz-Michael Fröhlich, Manuel Graefe, Olaf Blumenstein, Felix Zwayer, Jürgen Jansen ve Dominik Marks!.. Onlar da kim, demeyin... Almanya'daki bahis mafyası-hakem skandallarının kilit ismi Robert Hoyzer'in "Maç sonuçlarını etkilemeleri için başka hakemlerle de görüştüm" sözleriyle ateşe attığı hakemler. Almanya Futbol Federasyonu sadece bu söze dayanarak adı geçen hakemleri açığa aldı, ne maç veriyor ne de idmanlara katılma izni. Oysa Hoyzer'in sözlerinin arkası boş çıkabilir. Ama, Almanlar, futbolun markasını korumak ve kollamak adına ismi şaibe ile anılan kişiyi kim olursa olsun hemen açığa alıyor. Hem de ortada kesinleşmiş bir suç olmamasına rağmen diyor ki, "Aklan!.. Aramıza öyle dön!" Peki biz ne yapıyoruz? Vicdani kanaati kullanmak yerine "Teşvik primi aldım" diyeni de "Teşvik primi dağıtıldığını sağır sultan bile duydu" iddiasını gündeme getireni de topa tutuyor, futbolun yanında yer almak adına iddialara hedef olan ismi koruyup, kollama yanlışına düşüyoruz. İşte Almanlarla aramızdaki temel fark bu...Onlarda suistimal ve ahlak dışı davranışlarda yönetmelikler işletiliyor... Af, torpil, adam sendecilik bilinmiyor.. Biz ise, "Dokunmayın yakarım" tarzı gözdağı ile soruyoruz, "Belgen var mı belgen!" Tek suçlu Daum mu? Eskişehir'den Özlem Gedikbaş soruyor? ''F.Bahçe'nin UEFA Kupası'ndaki elenişinde tek suçlu Daum mu? Yoksa başka sebepler de var mı? Daum'a haksızlık etmiyor musunuz, futbolcu oynayamazsa teknik adam ne yapsın?'' Benzer başka sorular da var... Demek ki dahi Daum'a destek devam ediyor. En azından bir kısım F.Bahçe taraftarı Daum'un ''İyi teknik adam'' olduğuna inanmış durumda. Bu, sarı - lacivertli takımın bundan sonrakı Süper Lig ve Türkiye Kupası mücadelesi için önemli bir sinerji. Ancak, takımlarımızın Avrupa'da başarılı olamamasının tek nedeni elbette teknik adamlar değil. Başka sebepler de var şüphesiz. Mesela Süper Lig'deki hakemlerin averaj kuralını işletmemeleri. Futbolun özünde olan nizami şarjlara izin vermeyerek, futbolun tatlı sert yönünün öne çıkmasına engel olmaları. Medyanın, ''büyükler ve küçükler'' ayırımından kaynaklanan çiftte standart içeren yaklaşımları. Bu başarıyı engelleyen sebepler. Benim ilk aklıma gelenler bunlar, siz başkalarını da ekleyebilirsiniz. Teşvik ve futbol gerçeği Sihirli kelime ''Teşvik''!.. Tartışma, ''Verilsin mi verilmesin mi?'' Zıtlık, bir kısım insanın almak için Ersun Yanal'ın da içinde olduğu bir kısım insanın da almadığını ispatlamak için kan ter içinde kalıyor olmasında. Siyasiler, iş ve finans dünyası diyor ki, ''Teşvik gerekli verilmeli! Kalkınmamış illerimizin ekonomik ve sosyal gelişi için verilmeli... Yeni yatırım sahaları ve istihdam alanları açarak verimliliği artırmak ve işsizliği düşürmek için verilmeli''. Bu görüşlere IMF'in ''Kontrollü hareket edin... Sıcak para gerçekçi çözüm değil'' uyarısı dışında hayır diyen yok, ''Teşvik olmalı!'' Fakat madalyonun diğer yüzü karanlık! Futboldaki yorum ve hükümler başka; 'Teşvik primi alan da veren de suçludur.'' Bu tartışmalara, başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da kendi yorumunu katıyor, ''Teşvik büyük ayıp!'' Sahi, her takım sahaya kazanmak için çıktığına göre ''Teşvik niçin suç olsun?'' Kısaca anlatalım. 1. Spor müdürümüz Sadık Söztutan ağabeyin de seslendirdiği gibi yenilmesi istenen B takımını yenecek gücü olmayan A takımı oyuncularının maddi menfaat karşılığı dopinge başvuruyor olması yüzünden. 2. Yenilmesi istenen takımın kilit oyuncularını tahrik ve tazyik yoluyla kart görmelerini sağlayıp, bir sonraki maçta oynamalarına mani olma emelinden dolayı. 3. Yenilmesi istenen takımın kilit oyuncularını sakatlamak suretiyle, teşvik veren takım lehine haksız bir rekabete sebep olacağından. 4. Teşvik gibi kusurlara göz yumarak spor ahlâkını erozyona uğratacak olmasından. Bilmem, "Teşvik ve futbol gerçeği"nin şimdi daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabildik mi? MIHLAMA Tartışmaları bitirmenin iki yolu var; biri sakin davranmak, diğeri aleyhinize de olsa doğru konuşmak. > M. Moeterlinck
