“Dışarda düşmanımsın düşmanım içerde sen benimsin ben senin.”
Ne büyük tiyatro ama!
Sanırsınız ki Dursun Özbek ile Ali Koç başkan hasım, hayır bu doğru değil.
İkisi de dost ve futbolu daha da güzelleştirmek için çabalıyorlar.
Öyleyse bu salvolar, meydan okumalar niye?
Diyeceğim şu ki; futbolun kimyasıyla kimse daha fazla oynamasın herkes işine baksın.
KİM NE FAYDA ÜRETİYOR?
“Para parayı çeker”, deseler de inanmayın.
Öyle olsa; çöldeki serap misali halüsinasyondan ibaret olur muydu futbolumuz, hiç?
Maalesef; büyük bir aldatmaca ve yanılgının içindeyiz.
İşte size en çarpıcısından bir misal:
Futbol dünyamızdaki para babaları; başkan ve yöneticiler sanırsınız ki, kulüplere oluk oluk para akıtıyorlar. Hayır! Yok, böyle bir dünya. Olsaydı, dev gibi kulüpler batakta olur muydu, hiç? Boğazına kadar borca girer miydi, hiç?
KULÜPLERİN BORCU 50 MİLYAR TL
TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi, Uluslararası Futbol Forumu'ndaki konuşmasında diyor ki; “Kulüplerimizin 25 milyar lira borcu var. Faizlerini de eklersek 50 milyar liraya dayanıyor.”
Maalesef gerçek bu ve tünelin ucundaki ışığı da bu kafa ile yakalamak da mümkün görünmüyor.
LİGİMİZ YABANCILARIN ÇİFTLİĞİ Mİ?
Yabancı kuralı açık; sahada 8 + 3 ve kadroda en fazla 14 yabancı…
Bu ne demek?
Yerliye hayat hakkı yok!
Dahası; futbolun kaynakları döviz olarak oluk oluk yurt dışına akacak ve akıyor da.
Bu durumda kulüpler kendi yıldızını nasıl üretecek, ekonomisini nasıl güçlendirecek, futbolcu ithal eden konumundan futbolcu ihraç eder duruma nasıl yükselecek?
Sorular, sorular!
Ah ki ah!
KİMSENİN CEBİNE BAKMAMALI!
Tam da bu noktada Alp Yalman başkanın kulakları çınlatıyorum. Neden?
Efsane spor adamı, G.Saray’a başkan adayı olurken, “Ben insanların cebine değil aklına bakarım; G.Saray’a hangi projeyi kazandıracak da kulübün geliştirip güçlenmesine katkı sağlayacak” diye derdi.
O gün bu ülke Alp Yalman’ı anlayamadı.
Meğer ne kadar haklıymış.
O yönetim, o irade G.Saray’a lig şampiyonluğunun yanı sıra UEFA ve Süper Kupa’yı kazandıran takımın temellerini attı.
Mustafa Denizli’yi, Fatih Terim’i hatta bugün teknik adamlıkları takdir gören Okan Buruk ve Emre Belözoğlu gibi değerleri üretti.
Ne mutlu; kazandıran sistemi, başkanı, yönetimi, futbolcu ve teknik adamı yetiştirebilen sistemi kurabilmek. Nitekim üç yabancıyla Galatasaray kupa üstüne kupa kazandı.
“ALİ ŞEN BAŞKAN FENER ŞAMPİYON”
Daha sonra Ali Şen başkan da F.Bahçe’ye iş dünyasının ünlülerini toplayıp holding gibi yönetim oluştururken aynı düstur üzereydi.
“Yönetimimdekilerin hiçbirini parası için tercih etmedim. Hepsi Türkiye’nin sayılı iş adamları ve paranın nasıl kazanılacağını en iyi bilen insanlar” demişti.
İşte o söylemin sahibini futbolseverler zor günlerin kurtarıcısı ve “umut” olarak gördükleri için yıllarca “Ali Şen Başkan Fenerbahçe şampiyon” diye tempo tuttular, sanki Ali Başkan her sezon Fenerbahçe’yi şampiyon yapıyormuş gibi. Hal bu ki; Fenerbahçe’nin şampiyon olamadığı sezonlar da oldu, Ali Başkan ile…
Ama sarı lacivertli tribünler asla “Ali Şen istifa” diye koro halinde tempo tutmadı, maç bittiğinde statta nöbete yatmadı.
KOÇ’A AYNI TOLERANS TANINMIYOR
Oysa Ali Koç gibi zenginler başarısız olduklarında öfkelerini dışa vurmak isteyen taraftarlar için kolay hedef hâline geliyor.
Böyle durumlarda kulübü umutlu yarınlara götürecek plan olmadığında para tek başına çözüm üretmiyor. Ali Şen gibi efsane başkanlara tanınan kredi ve tolerans Ali Koç başkana tanınmıyor.
Onun için varlıkların doğru kullanılması adına futbol aklı, idari, sportif ve ekonomik akılın önemi daha bir öne çıkıyor.
Özellikle altın üçgeni başarıya odaklamak için doğru zaman, doğru yer ve doğru insanla buluşturamadığınızda tek başına plan yapmak da yetmiyor. Jesus gibi dünya çapında bir teknik adamı getirmek, transfer şampiyonu olmak, medya gücüne sahip olmak da başarıya ulaşmanıza yetmiyor.
O zaman ne oluyor?
Gündemi değiştirmek adına anlamsız meydan okumalar başlıyor, koca koca adamlar düelloya kalkışıyor. Peki soruyorum size; bu ülkeye ve Avrupa’nın 6. Büyük futbol ekonomisine sahip güce yakışıyor mu, bu tablo?