Hayal değil mi? Kuruyorum... Hem de en kralından en marjinal hayali kuruyorum! Neyin hayali mi bu? Anlatayım; Türkiye'ye kısa dönemde Dünya Kupası kazandıracak bir yıldızlar takımının hayali! Böyle, yabancılardan kurulu bir Milli Takımı kurmak mümkün mü, mümkün!.. Doğru olur mu, orası tartışmalı... Ama amaç, kısa dönemde Dünya Kupası kaldırmak ve bu ülke gençlerinin önüne doğru modelleri koymaksa böyle bir hayale neden karşı çıkalım? Şöyle tarafsızca düşünün... Her iki cümlenin arasına, "Büyük takım" hayalini sıkıştırmaz mıyız, sıkıştırırız? Peki, "Büyük takım"ın bir kaç ayda kurulamayacağını bilmez miyiz, biliriz. O halde, neden "Büyük takım" diye tutturur dururuz ki? Kazanmak için değil mi? Kazanmak için servet harcarız... Futbol pastamızın ununu, yağını, şekerini; her şeyini veririz. Ama gönlümüze göre, büyük takımın oyuncuları olacak bir futbolcu bulamayız. Oysa Süper Lig'deki her takımın hayali böyle oyuncular bulmaktır. Bir düşünün; 6 x 18 = 108. Yani, bu ligde 108 yabancıya yer var. Kulüpler, bu kontenjanın tamamını kullanıyorlar. Bazen yetmiyor... Aurelio örneğindeki gibi bazı kulüpler formülünü bulup, kontenjanı 7'ye de çıkarabililiyor. Bu arada Anelka ve Luciano gibi yıldızlar gidip, başkaları geliyor! Çıktı mı sayı 108'in üstüne... Pekii bu yabancılar neye hizmet ediyor, sadece geldikleri kulübe değil mi? Bu, verimli bir seçim mi, hayır! Bakın F.Bahçe, Aurelio'yu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaptı. Milli Takım'a hediye etti ve yeni bir yol açtı. Madem bu yol açıldı... Neden, kulüplerimizin yabancı politikasında değişiklik olmasın? Federasyon, işin içine sponsorı da katarak, "Transfer edeceğiniz yabancı futbolcular, gelecekte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı ve Türk Milli Takım'nda oynamayı kabul etmeli" diye kulüplere, bir mecburiyeti neden getirilmesin? İstenirse getirilebilir, getirilmelidir de kanaatimce... O zaman ne olur biliyor musunuz, isimsiz, iddiasız futbolcular gelmez bu ülkeye... Ya kimler gelir? Buffon, Lehmann, Ricardo gibi büyük kaleciler. Ayala, Terry, Thuram, Lahm, Cannavaro, Zambrotta, Carvalho gibi savunmacılar. Ze Roberto, Vieira, Zidane, Ballack, Pirlo, Gattuso, Figo, Maniche gibi virtiözler. Crespo, Henry, Klose, Totti ve Toni gibi golcüler. Bu gibi yıldızlara Ay-yıldızlı formayı giydirmeye kim karşı çıkabilir? Efendiler, suni gündemlerle vakit harcamayın. Gerçekten büyük düşünün ki zenginliğimiz havaya gitmesin! ------ Bir İbrahim Akın hatırlatması Çekmeköy'den Beşiktaş'ın içindeki Beşiktaşlı bir okuyucum özellikle rica ediyor: "Lütfen İbrahim Akın'a yardımcı olun!." Ben dinliyorum. Diyor ki; "Sizin yazdığınız gibi İbrahim Akın hakikaten işlenmemiş bir pırlanta. Ama kendine gerekli özeni göstermiyor. Maalesef sorunları çok. Onları tek başına aşamıyor! Beşiktaş Kulübü bu çocuğa destek olsun! Yoksa bu genç, yetenekli adam kaybolup gidecek." ------ Onurlu veda! Ayrılık hüzündür, sinirleri bozar, insanı hırçınlaştırır. Zamanı geldiğinde onurlu bir şekilde ayrılmayı bilemediği için insan hem kendini hem de karşısındakini üzer. Örnek mi, o kadar çok ki... Akılda kalanlardan bir kaçını size sıralayayım... Ortega, Anelka ve Ribery... Hepsinin de vedaları problemli oldu. Fakat, Luciano başkaydı! O, bir nezaket modeli gibi, kavgasız, gürültüsüz ve onurlu gitti. Helal olsun dedim Hele, Beşiktaş'ın "gel bizde oyna" teklifini "Bu etik olarak doğru olmaz. Eğer bir gün Türkiye'de oynayacak olursam, F.Bahçe'den başka kulübe gitmem" diye geri çevirişi daha büyük insanlık örneğiydi. Bir kere daha büyüdü gözümde Brezilyalı futbolcu. Tam, "Söyler misiniz bana, Luciano gibi onurlu bir şekilde veda eden kaç futbolcu var, bu ligde?" diye sorduğum sırada Emre Bol, Brezilya dizilenin öteki yüzünü anlatan haberi koydu önüme. "Sakat olan Luciano, F.Bahçe'den sessizce ayrılmak için şu kadar dolar aldı!" Bir çuval inciri berbat ettin be Emre! ------ Çantada keklik ya Birileri, kalemlerini sivriltmiş bekliyor, "Malta maçında bir kaza olsa da, Fatih Terim'e gününü göstersek" diye... Burası Türkiye ve maalesef burada, üzüm yemek isteyenle, bağcıyı dövmeye kalkanın farkı yok! O yüzden daha bir cesaretleniyor, o kafanın temsilcileri... Hani, sahasında Bosna Hersek'ten 5 gol yiyen Malta çantada keklik ya, "Mahalleden bir takım kursak, 5 gol de biz atarız" demeye kadar götürüyonlar işi... Artık, Milli Takımımız, Malta'yı 5-0 da yense kıymeti yok, o kafanın temsilcilerinin gözünde. Niçin? Sonuç ne olursa olsun Terim'e olan kinlerini göstermek için! Şimdilik Ergün bahaneleri, "Kendi kulübünde oynamayan bir oyuncuyu nasıl Milli Takım'a alır?" diye yükleniyorlar Terim'e! Fırsatını bulsalar, Hakan Şükür ve Tümer'le de yüklenecekler! Ama?.. Uyanık hepsi, ellerindeki barutu bir atımda tüketmek istemiyorlar. Oysa Terim, Malta maçında Rüştü de dahil, Hakan, Ergün hatta Tümer'e ilk on birde yer vermezse şaşırmayın. Buna rağmen Ergün'ü, Hakan'ı, Tümer'i niçin kadroya alır, biliyor musunuz? Hem, umursamadığınız değerlere, verdiğini önemi göstermek için... Hem de takımdaki Volkan ve Nuri gibi gençleri, "Biz oynuyoruz ama Rüştü, Hakan Şükür, Tümer gibi ağabeylerimiz kulübede. Onlardan daha iyi olmalıyız" mesajıyla ateşlemek için. Söyleyin bakalım Terim alerjisine tutulmuş kafalar; bu değerler, Malta maçından daha önemli değil mi?