"Yiğidi öldür ama hakkını ver.'' *** Hep ''mükemmel olması'' için eleştirdiğim başkan Aziz Yıldırım'ı bu defa yürekten alkışlıyorum. Çünkü; o, hiçbir F.Bahçe Başkanı'nın yapamadığını yaptı. *** Hayır, kastettiğim ne stadyum, ne Samandıra, ne Dereağzı, ne Fener koyundaki sosyal tesisler, ne de Süper Lig ve Türkiye Kupası'ndaki performans! Benim alkışım; şirketleşmeye! Lamı-cimi yok! Faruk Ilgaz, Tahsin Kaya, Metin Aşık, Güven Sazak ve merhum Hasan Özaydın'ı geçiyorum. Ama bu işin en ateşli savunucusu Ali Şen'in dahi gerçekleştiremediği şirketleşmeyi Aziz Yıldırım başarmıştır. Artık F.Bahçeleri hisseleri IMKB yatırımcılarının hizmetinde... Helal olsun! Bu ne büyük hizmet biliyor musunuz? 1- 12 bin 500 üyeli kulüpte kişilere dayalı düzen de grupların hükümranlığı da sona eriyor. Katılımcı bir düzen geliyor. 2- Bu düzende yönetimler, ''Ben yaptım oldu'' diyemeyecek. Bağımsız denetçilere, genel kurul üyelerine ve IMKB'ye hesap verecek! 3- Gizli kapaklı bir şey kalmayacak, faaliyetiyle, muhasebe düzeniyle her şey şeffaf olacak. 4- Dernek iken şirkete dönüştüğü için daima kârlılığı hedefleyen projeler geliştirecek. Sadece yıldızlar transfer etmek yerine kendi yıldızlarını üretip, futbol dünyasına sunacak. 5- Kulüp, başarılı profesyonel kadrolar tarafından yönetilecek. Özetle benim gözümde artık F.Bahçe; M.United, Barcelona, Milan ve B.Münih gibi bir dünya kulübü olma rotasına girmiştir. Bu noktadan geriye de dönüş yoktur! Tebrikler! NE YAZDIYSAK O... Krizle birlikte istifa eden Aykut Kocaman'a ''Mesaj yerini buldu, geri dön'' çağrısında bulunduk. ...ve Kocaman yeniden İstanbulspor'da. (9 Ocak 2004) Konfederasyon Kupası'nda herkesi kendine hayran eden Tuncay'a, ''Ne oldu?'' dedik ve futbola dönmesini istedik. ...ve Tuncay sahnede. (6 Şubat 2004) Herkesin ''geliyor'' dediği bir günde gelmeyeceğini yazdık. ...ve Ortega hâlâ ortada yok. (5 Aralık 2003) Herkesin ''Oynayacak!'' dediği bir günde, Sinan ve Feyyaz'ın onu sildiğini yazdık. ...ve A.Dursun'un mukavelesi fesh edildi. (5 Aralık 2003) Lucescu'nun Beşiktaş'ı İlhan'ın üstüne şekillendirmeye çalıştığı bir günde Bilgili'ye bu köşeden böyle seslendik. ...ve, İlhan Japonya'da. (26 Aralık 2003) Japonlarla aramızdaki fark Maalesef!.. Biz başaramadık! Çünkü: Hep İlhan'ın asık yüzüne takıldık. Ama Japonlar, İlhan'da bizim göremediğimiz bir güzelliği yakaladı. ..ve, ''Asya'ya has'' dedikleri o gülen yüze bir servet yatırdı. Niçin? Çok daha fazlasını kazanmak için. İşte, Japonlar aramızdaki temel fark bu! Biz; bilgi, tecrübe ve yeteneği kıskanıp aşağılıyoruz. Japonlar ise; o zenginliği spor marketine sunacakların yeni ürünlere basacakları etiket için; İlhan Mansız adında bir marka üretmeye çalışıyorlar. Ehh!.. Bilmem, bizim idareciler buradan bir ders çıkarır mı? Ahh... Giray hoca ah! Denizlispor'un hocası Giray Bulak; sade kişiliği, ağır başlı vakur tutumu ve fair-play konusundaki samimi çabaları sebebiyle hep takdirlerimi kazanmıştır. Nitekim son kupa maçına dek Denizlispor'un hiçbir oyuncusunun kırmızı kart görmemiş olması da bu iyi niyet ve çabaya duyduğumuz takdirin açık göstergesiydi. Ama ne var ki; Denizlispor ve Giray hoca üstüne beslenen tüm bu güzelliklere, G.Birliği maçı gölge düşürdü. Takımının kötü oyununa çare düşünmesi gereken Giray hoca, o gece tutkularının esiri oldu, belli bir dozda da olsa hakemle tartışmaya girdi ve bu tavır kırmızı kart gördü. Benim, TMOK'a göstereceğim fair-play adayına yazık oldu. Futbolcusu Serhat'ın da hiç gereği yokken yerdeki rakibi Filip'e attığı tekme affedilir değildi, nitekim hakem Metin Aydoğan da affetmedi. Umarız bu iki kırmızı kart, Bulak ve Serhat'a kazanmaktan da öte değerlerin olduğu gerçeğini yeniden hatırlatır. Lütfen saygı gösterin FIFA Magazin'in eski sayılarında; bir dönemin ünlü hakemi Fransız Michael Voutrot'tan futbolumuzun bugününe ışık tutan nefis bir makale okudum. Voutrot'un ''Hakemlik, kalite ve fanatizm'' üzerine tespitleri harikaydı. Hele hakem yorumu müthişti: ''Hakem oyunun bir parçasıdır'' diyen Fransız otorite, ''Hakem şiddeti kontrol etme yetisine sahip tek kişi. Ancak tek bir kararla istem dışı olarak şiddeti körükleyen kişi de hakem olabilir.'' Yani? Görev, kıldan ince kılıçtan keskin! HHH Teori ve uygulama farkları üstüne: - Tutku: Ortak duygu ve düşünceyi yenip, dramatik sonuçlar doğurabilir. - Kural tanımamazlık: Kalite ve keyif kaçırır. - İnsani zayıflıklar: Kazandığında kendinden, kaybettiğinde başkalarından bilme hali güven, saygı ve adaleti zedeler. - Medya: Nasıl olursa olsun daima kazananı kutlayan ve kaybedeni hakir gören tutum değerlere zarar. - Modern bakış açısı: Otoriteyi reddetme eğilimi disiplini bozar. - Provoke: Müsabaka öncesi rakip veya hakemin dengesini bozmak amacıyla verilen kasıtlı beyanlar, futbolu çirkinleştirir. HHH Hakemi görevi bittikten sonra atılan kağıt mendil gibi görmek isteyen televizyonların riskine de dikkat çeken Voutrot, futbol dünyasından tek bir şey istiyor: ''Güzel futbol için lütfen rakibe ve hakeme saygı gösterin.''