Adını bile anmak istemiyorum! Felaket tellalı yine sahne aldı, verip, veriştiriyor! Vay, efendim, neden İngilizlerle, Fransızlarla değil de, Araplarla oynamışız? Neden, "Ulusal Takımı" çoluk çocukla doldurmuşuz. Dolmaya bak, dolmaya! O yazıyı yazana, "Zavallı!" desem hakaret olur. Onun için yorumu siz sevgili okuyucularıma bırakıyorum. Maalesef ne dediğini bilmiyor o kafa!.. Ne ölçüsü ne ilkesi ne de bir prensibi var! Geçmişte, "Bu takımı neden gençleştirmiyorsun? Hakan Şükür'ün bu takımda işi ne?" diye Şenol Güneş'i, Ersun Yanal'ı yerden yere vuran yine bu kafaydı! Güneş'i kandıramadı. Ama Yanal'ı ikna edip, Şükür gibi büyük bir yeteneği Ay-yıldızlı formadan kopardı. Peki kim kazandı, kim kaybetti? Zaman, Hakan'ı taçlandırdı!.. Maalesef... Yanal, Hakan'ı değil bindiği dalı kesti. Bedelini ise; "2006 Dünya Kupası'nda neden yokuz?" diye üzülüp duran 75 milyon Türk halkı ödedi! Şimdi, yine o kafa, "Bu takımı niye gençleştirmiyorsun?" diye Güneş'e, Yanal'a yüklenen kafa bu defa Fatih Terim'e "Ulusal Takım çoluk çocuğun yeri değil!" diye yükleniyor. Benim spor severlerim de bu dolmaları otorite salatası diye afiyetle yutuyor. Güler misin, ağlar mısın? Oysa "Çoluk çocuk" diye hafife alınan Orkun, Can, Caner, Nuri, Mehmet Topuz, Fahri, Murat Ocak ve Burak gibi gençler, bu ülkeye gelecek 10 yılda hayal bile edemeyeceğimiz başarıları kazandıracak isimler. Birazcık, Fatih Terim'i tanıyan biri bu görüşe en az benim kadar inanır. İnanmayanlar için bir iddiam var. Eğer o gençler, 2008'de hedeflenen başarıyı gerçekleştiremezlerse bu yazıyı herkesin gözü önünde Taksim Meydanı'nda yerim! Aksi takdirde o felaket tellalı da yazdıklarını yer mi? ------ Henüz yüzde 50 Türkiye, Almanya ve Hollanda da 6 hazırlık maçı oynadı? Bu maçlarda 3 beraberlik, 2 galibiyet ve 1 de yenilgi aldı? Belçika, Gana, Estonya, S.Arabistan, Angola ve Makedonya... Eğer bunlar puan mücadelesi olsaydı, 18 puanlık yarışta toplam 9 puan toplayacaktı. Yani, puan başarı oranı yüzde 50 olacaktı. İstatistik gerçek bu!.. Ancak bu hazırlık döneminde asıl amaç maç değil, anlayışı geliştirmek, sistemi oturtmak ve oyuncu kazanmaktı. Bu da gerçekleşti. Gençler kazanıldı, sistem oturdu ve kendi futbolumuzu rakibe kabul ettirecek bir anlayış beyinlere yerleşti. İşte olay bu!.. Eksik yok mu, çok... Ama telafisi için zaman da çok... Daha Eylül'e kadar yapacak çok iş var.. Şu anda yüzde 50 ile iyi bir yola girildi. Devamı için sabırla izleyelim! ------ F.Bahçe'nin hasta başkanı Denizli maçı sonrasında yazmıştım. "Yüzü bembeyaz kesilmiş... Elleri titriyor... Gözbebekleri yuvasından oynamış! Aziz Başkan'ın sağlığından endişe duydum" diye. Kendisi de endişelenmiş olmalı ki, ertesi gün "sağlığını" gerekçe göstererek istifa etti! Bence doğruyu da yaptı. Fakat Adnan Polat ve G.Saray camiası bu istifayı, sarı - kırmızılı takımın şampiyonluğunu gölgelemek adına atılmış bir adım olarak değerlendirdi. Aziz Başkan'a haksızlık ettiler. Şahsen ben bu iddiaya inanmadım, hâlâ da inanmıyorum. İnandığım tek gerçek, Aziz Bey'in hasta olduğu ve F.Bahçe'nin geleceği adına doğru bir karar verdiği! Şimdi, Yıldırım dönecek diyorlar. Eğer, dönerse kanaatim o ki F.Bahçe'yi hasta bir başkan idare edecek. Bu böyle biline.