Bugün herkes, "Portekiz'deki 2004 Avrupa Şampiyonası finallerini nasıl kaçırdığımız?" ve "Şenol Güneş, Milli Takım'ın başında kalsın mı, gitsin mi?" gibi konular üstünde ahkâm kesecek. Ben ise sizi, bugün için hamasi lâf salatasından öte bir anlam taşımayan safsatalardan alıp farklı bir kulvara götüreceğim. Ama, Türkiye - Letonya maçlarının sonuçlarının futbolumuza yansımalarıyla ilgili yazı hakkımı da en doğru zamanda kullanmak için şimdilik saklı tutacağım. Çünkü, "Şenol Güneş bırakırsa Milli Takım için göreve hazırım" sözleriyle; bana göre zamansız ve yersiz çıkış yapan Trabzonspor Teknik Direktörü Samet Aybaba'nın düştüğü komikliğe düşmeye hiç niyetim yok. İTALYA VE TÜRKİYE ÇOK MU BİRBİRİNE BENZİYOR? İtalya, Türkiye gibi bir Akdeniz ülkesi. İnsanları bizim gibi tez canlı - sıcak kanlı. Çabuk kaynaşır çabuk öfkelenir ve çabuk aşka gelir. İki ülke arasındaki benzerlikler sadece o kadar mı? Elbette değil, hayatın her boyutunda birbirine benzeyen yanlarımız o kadar çok ki!... Ancak bugün sizlere sadece futboldaki benzer örnekleri sunacağım. *** Hepinizin bildiği gibi. Futbol, bir İngiliz oyunu ama futbolu sektör haline getiren ülke İtalya. Bizde ise futbol hâlâ sektör olma yolunda bir arpa boyu yol kat edebilme noktasında!.. Futbola, holiganizmi; yani şiddeti ilk bulaştıranlar İngilizler ama buna karşı "Futbolda Şiddet Yasası"nı çıkarıp ilk uygulayanlar da İtalyanlar. Bizde de bürokratlarımız, benzer yasa için yoğun çaba sarfetmekte. Futbol sevdasını, "Star" tiplemeleriyle erişilmez kılıp, FUTBOLCU SEVDASI olarak dünyaya yayanlar İngilizler ama bu sevdayı ülkelerinde baş tacı eden ve zaman içinde bu aşkın "Futbolun temeline dinamit koyduğunu" ilk fark edenler de İtalyanlar. Biz ise bu konuda, hem sosyal hem de ekonomik anlamda hâlâ uyku sersemliği içindeyiz. *** İngiltere, David Beckham gibi yıldızları, ekonomik anlamda bir dünya markası yaparken ve sosyal anlamda bu futbolcuyu bir tanıtım elçisi gibi değerlendirirken, biz ne yapıyoruz? Ne yazık ki, 70 milyonluk genç Türkiye, uluslararası platforma hâlâ böyle bir yıldızı süremediği gibi, o starların ayağının tozu bile olmayan isimleri ithali yoluyla kulüplerimizi iflâsa bataklığına sürüklüyoruz. Ama hâlâ bunun farkına varabilmiş değiliz. Yani, Türkiye bu anlamda İtalyanlar gibi yabancı starlara (!) pazar olmakla yetinmeyi iş sayıyor. *** Bitmedi, İtalyanlar içine düştükleri bu dipsiz kuyuda, futbolu iflâstan kurtarmak için akla hayale gelmedik çareler arıyorlar. Sonunda bir yol buldular. Bu yol, bizde üç büyüklere bir dönem sağlanan vergi kolaylığına çok benzemekte. Tek farklı yanı, bizdeki siyasetçilerin, bir defalığına "Kulüplerimize vergi affı" olarak getirdiği bu kolaylığa; İtalyanlar'ın, "Kanun" hüviyeti kazandırmaları. Yürürlüğe giren "Futbolu Kurtarma" Yasası'yla, İtalya 1. Ligi'ndeki kulüplere, futbolcu transferlerinden doğan zararlarını 10 yıl süreyle vergiden düşebilme imkanı tanımaları. Bunun adına da "FUTBOLU KURTARMAK" deniyor. *** Bizim, Süper Lig Kulüpleri de yarın "İtalya'daki uygulama bizde niçin olmasın?" gibi bir taleple ortaya çıkarlarsa şaşırmayın. Ama şimdiden uyaralım. Bu, uygulama ölü doğan kulüpler arasındaki haksız rekabeti daha da adaletsiz boyutlara taşıyan bir uygulama. Çünkü, büyük maddi sıkıntı içinde olan kulüplerin iflâsını engellemek için çıkarılan bu yasa, özellikle İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin başkanlığını yaptığı AC Milan ile 115.4 milyon Euro borcu bulunan AS Roma kulüplerinin işine yaradı. *** Bu da tıpkı, bizde Beşiktaş'ın Mali İşlerden Sorumlu Yöneticisi Hüsnü Güreli'nin gümbürtüye giden "Biz vergimizi düzenli bir şekilde ödüyoruz. Başkaları kaçırdıkları vergilerle oyuncu transfer edip şampiyon oluyor. Bu hiç de etik değil" ifşasındaki gibi bir rahatsızlığı doğurdu. Daha da mühimi, Avrupa Birliği konuyu bir çok açıdan incelemeye aldı. Araştırma sonunda AB Komisyonu'nun vardığı hükmü İtalya Komiseri, "Futbolu Kurtarma Yasası, sadece İtalyan kulüplerine has bir uygulama. Bu, Avrupa Birliği yasalarıyla bağdaşmaz. AB ülkeleri için örnek teşkil edemez" diye açıkladı. *** ..Ve, Futbolu Kurtarma Yasası'nın daha ilk yılda bir kurtarıcı özelliği olmadığı ortaya çıktı. Şimdi İtalyanlar hiç de adil olmayan bu uygulamayı yürürlükten kaldıracak, kulüp başkanı olmayan bir siyasiyi bekliyorlar. Neyse ki, bizim "Futbolu Kurtarmak" gibi bir derdimiz yok!