Hiçbir başarı cezasız kalmaz!

A -
A +

Aslında yazının başlığı "Duracağın yeri bilmek" olacaktı. Ancak; Hamza Hamzaoğlu'nun ayrılmasıyla ilgili o kadar çok soru geldi ki; sabaha kadar cevabı aradım.
Soru, 'Bir yıla üç kupa sığdırmış bir teknik adam neden 8 dakikada gönderilir?'
Soru, 'Rakipleri transfer şampiyonu iken, o mütevazı bütçe ve sınırlı kadro ile sürdürülebilir başarının peşinde koşarken hem de takımı üç kulvarda yoluna devam ederken neden sıkılmış limon gibi kenara atılır?'
Doğrusu aklıma ilk gelen, "Futbolda vefa yoktur" hükmü idi ama işin aslı başka. 
Hamza Hoca, futbol dünyasının acımasız atmosferine inat alabildiğince saf ve samimi duygular içinde olan biri. Öyle ki, hiç üzerine vazife değilken kendini yönetimin yerine koydu ve camia, başkanını topa tutarken o, Dursun Özbek arka çıktı: 'Yeter ki kulüp düze çıksın' diye elini zayıflatacak Melo gibi önemli bir oyuncunun satışına bile ses çıkarmadı. Yanlış yaptı! 
Podolski ile yönetim 'prensip anlaşması'na vardığında o, "Kemer sıkıyoruz, bu transfere ne gerek var? Bize Yasin, Umut ve Burak yeter' diye karşı çıktı. Alman panzeri goller atmaya başlayınca da, "Zaten listemizdeydi" açıklamasını yaparak, tıpkı, "Melo'yu mali zorluklar sebebiyle sattık" söylemindeki gibi kendi ile tezada düştü, eksi puan aldı. Haliyle yönetimle ters düşen hatalı demeçleriyle, ana karar verici nezdinde tartışılmaya başladı.
İşte o gün, sonun başlangıcıydı ve bazı yöneticiler hoca arayışına çoktan geçmişti. Bu haberlerle yıprandı. Yetmezmiş gibi, Cüneyt Tanman'dan sonra futbolcu-teknik adam-yönetim arasındaki köprülerin atılmasıyla Florya'daki yanlışların hesabı da teknik direktöre soruldu. Bu, Hamzaoğlu'nu girdabın içine çekti ki, o psikolojik etki ortamında Lig ve Avrupa yarışının getirdiği baskı ile iyice dağıldı. Maalesef, nerede duracağını bilemediği gibi doğru iletişimi de kurup, yönetemedi.
"Kostüm, Hamzaoğlu'na 10 numara büyük geldi" türünden yorumlarla iyice bunalan Hoca, yokuş aşağı seyreden el freni boşalmış kamyon misali gereksiz çıkışlarla kredisini iyice tüketti.
Belki de teknik adamlığın en önemli yanı; bu tür krizleri yönetebilmekti ama kaosu yönetemediği gibi yönetimden de en küçük bir destek görmedi. Hatta bazı futbolcular, "Getirdiği oyuncuları oynatıyor" türünden hocanın ayrımcılık yaptığını öne sürüp, Hamza Hoca'nın "otorite zaafı gösterdiği" algısını oluşturdu.
Bunlar hem kendini, hem takımı zayıflattı hem de yönetimi yordu.
…Ve Umut çıkışı bardağı taşıran son damla olarak ayrılığı, kaçınılmaz kıldı.
Kanaatimce, her şeye rağmen bu karar, Hamzaoğlu'na yapılmış en büyük haksızlıktır.
Ancak, yaşananlar sayesinde Hoca, "Bir elde iki şapka olmaz, teknik adam teknik adam, yönetici de yöneticidir" gerçeğini öğrendi. 
Şimdi asıl mesele Galatasaray'a başına gelecek kişinin - ki, bu, Mustafa Denizli olmalı - tüm bu eksileri artıya çevirip, çeviremeyeceği.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.