hcicek@tg.com.tr ¥ SEUL Sevimsiz haberi Seul'de duyduk... "Hıncal Uluç'u İstanbul'da tartaklamışlar!" -Niçin? "Bir yazısından dolayı!" -Ne yazmış? "Geri zekalı Şenol!" Yazıyı okumadım... Okumak da istemedim... Çünkü, Hıncal ağabeyi iyi tanırım... Kendisiyle tam 6 yıl çalıştım... O, benim Genel Yayın Yönetmenliğimi, ben de onun Yayın Kurulu Üyeliği ve Haberler Müdürlüğü'nü yaptım... Öyle günler oldu ki, birbirimize kavgaya varacak ölçüde ters düştük... Ben sözlerimle onu incittim, ama o hep büyüklük - olgunluk gösterdi, Fatih Altaylı, Yiğiter Uluğ, Alp Can ve bilhassa Temel Özalak olmak üzere hepimizin taşkınlıklarını daima hoş gördü... Gün oldu, "Beyaz" diye bildiğimiz bir şeyin "siyah" olduğu görüşüne bizleri inandıracak kadar zıt şeyleri savundu... Bu yüzden, serviste adı "Ulu Manitu"ya çıktı... Bizim reisin ilginç de bir demokrasi anlayışı vardı... "Herkes fikrini serbestçe söyler ama yalnızca Ulu Manitu'nun dediği olur...'' Çok kızar, çok öfkelenirdik kendisine... Ama, ondan ayrıldığımızda iki şeyi çok iyi öğrendik... Birincisi... "Hiç bir şey göründüğü ölçüde gerçek değildir... Sabit fikirli olmayın... Önyargıyla hükmetmeyin... Olaylara bir de üçüncü pencereden bakın!" İkincisi... "Hiç bir şey göründüğü kadar kötü değildir... Herkese sevgi ve saygı içinde yaklaşın..." Tıpkı, "Fil" fıkrasındaki gibi... Hani, "algılama" eğitimi için bir filin etrafında toplanan 6 âmâya "Gördüğünüz şeyi tanımlayın" demişler de... Amalardan filin bacağına dokunan "Bu bir sütun" demiş... Gövdesine dokunan "Bu bir dağ", hortumuna dokunacak olan da hayvanın su püskürtmesi üzerine "Bu bir şelale" diye bağırmış... Amâlardan bir diğeri de filin kulağına dokununca hayvan huylanıp şöyle bir silkenenince "Eyvah deprem oluyor!.. Kaçın!..." diye bağırmış, diğerleri de dünyadan bihaber kaçışmış ya... İşte Hıncal Uluç da yazılarında insanların âmâların durumuna düşmesini tavsiye eder... Kalemi ne kadar sivri olursa olsun yazılarında ve konuşmalarında daima sevgi ve saygıyı esas alır... Pısırıklığı, tembelliği sevmez... Daima insanları aktif olmaya teşvik eder... En umutsuz durumlarda bile insanlara bir umut ışığı gösterir... Ama? Amanın aması var... Benim sevgili Hıncal ağabeyim... Ne yazık ki, ekran döneminde çağın medyatik olma hastalığına yakalanmıştır... Bu hastalık onu "Şenol Güneş'ten hoca olmaz" iddia ve önyargısını haklı çıkarmak için insanlara hakaret etme yanlışına sürüklemektedir... İşte tehlike burada!.. Ama bu tehlikeli durum bile Hıncal abiye yapılan o çirkin davranışı masum gösteremez... Saldırıyı kınıyor, Hıncal abinin şahsında medyamıza geçmiş olsun diyoruz. Ama en az, bu saldırı da diğer saldırı kadar utanç vericidir... Hani bir söz var, "Peşin hükümleri yok edebilmek atomu parçalamaktan çok daha zor" diye... Gelin hep birlikte ön yargılarımızı yenelim... "Şenol'dan hoca olmaz!" ya da "Hıncal Uluç, adı gibi hınç dolu bir insan" saplantılarından artık kendimizi kurtaralım... Çünkü... Her iki insan da bu ülkenin alanlarındaki duayenleridir... Değerleri birbirlerine kırdırtmayalım.