Düşünüyorum da... Ham hayallerin peşinde koşuyormuşuz gibi geliyor bana bir çok şey!.. ... Çikita muzlar, İsviçre çikolotaları, Danish peynirleri... Alışkanlıklarımız değişiyor... Dayanıklılığımız kayboluyor... Eğlence anlayışımız, amaçlarımız, her şey yabancılaşıyor sanki... Moda tutkusu, bizi öyle bir girdaba sürülüyor ki... İtalyan mobilyalar, makosen ayakkabılar, İngiliz kumaşlar, Fransız deodorantlar, çılgın partiler ve çok sesli enstrümanlar... Sanki, bizi biz olmaktan çıkarıp, "hormonlu bir topluluk" haline getiriyor. ..Ve, DÜŞÜYORUZ en küçük bir engelde... Küçüğümüz, büyüğümüz, iki gecelik karda eriyiveriyoruz... Okullarımız, yollarımız, işyerlerimiz kapanıyor, hayat duruyor! Ne oluyor, ne oldu bu toplumun, "Hayatı idame" gücüne? Hamburgerlerin şişirdiği vücutlar gibi bu irade de koflaştı mı yoksa? 1997'den beri bir, "Olimpiyat türküsü"dür, söyler dururuz... "Olimpist İstanbul..." Pekii, 20 santimlik karda, piste uçak indirip-kaldıramayan, okullarını kapatan, çocuklarını eve mahkûm eden bir şehir, bu idealin neresinde? Çikolata jelatinlerinde gelecek arayan... El bebek-gül bebek, çevrenin mis kokusuna hasret, cam fanuslarda büyüyen ve hayatı pistlerde dans etmek sanan, tozpembe bir gençlikle, "Olimpist İstanbul!" ideali gerçekleşir mi? 2000'i Sidney'e, 2004'ü Atina'ya ve 2008'i Pekin'e kaptırdıktan sonra, 2012 için de ümidimiz şimdiden kayboldu... Ama, Olimpiyat Kanunu yürürlükte... FON'lardan oluk oluk para akıyor. Belki kaynağına ulaşmıyor... FON'u sağlayanlar, "Niye sana vereyim, ben kullanırım!" diyor ve doğru-yanlış projelerle; 1980'lerde tesis fakiri olan İstanbul, 2002'de tesis şampiyonu oluyor. İyi - güzel de, bu tesislerin kaçı olimpik normlara uygun? Diyelim, İstanbul'a olimpiyat verdiler, 2012 İstanbul Olimpiyat Oyunları'nda bu tesislerin kaçı, müsabakadan vazgeçtim, antrenman için kullanılabilecek durumda? Kısaca, İOHDK diye ifade edilen; İstanbul Olimpiyat Hazırlık ve Düzenleme Kurulu... İstanbul-2012 için Olimpiyat Stadı yapıyor, 14 bin kişilik salon, yüzme havuzu yapıyor, pekii bunlar her şey mi?.. Hayır!... Nerede, olimpiyat ailesinin temelini oluşturan olimpik insan, olimpik yarışmacılar, hakemler, yöneticiler, gönüllüler... ..Ve nerede olimpik çevre; ulaşım, telekominikasyon, konaklama ve benzer zenginlikler? İki gecelik kışa teslim olan İstanbul'un bu haliyle olimpiyat istemeye hakkı olamaz! TMOK Başkanı Sinan Erdem'e soruyorum, sözlerimde bir haksızlık var mı, sevgili başkan? Bu kar, olimpik insan gücünü ve olimpiyat gönüllüleri potansiyelini ortaya çıkarmak için büyük bir fırsat değil miydi? Pekii, neden kullanılmadı bu fırsat? Geçelim... Avrupa, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Hamza Yerlikaya'nın son Dünya Şampiyonası öncesindeki "Bana komplo kuruluyor... Dünya minderlerinden beni silmeye uğraşıyorlar" feryadını kaç olimpiyatçı duydu? Dahası, İstanbul'un adaylık tanıtımında değerlendirebileceğiniz, daha kaç Hamza Yerlikaya var elinizde!.. FILA, senin değerlerinin önünü kesmek uğruna sıkletleri değiştiriyor... Ama, sen, ben, o... Hepimiz, kafamızı kuştüyü yastıklara koyup, kış uykusunda yatıyoruz. Bu kafayla 2012'yi verirler mi, bize? "Evet", denmesini beklerdim... Zenginliklerimizi sergileyebilecek farklı beyinlerden... Beklerdim ki, vizyoner takımlarla İstanbul-2012'ye şimdiden sahip çıkalım... Hemşiresi, doktoru, öğretmeni, öğrencisi, tüm sivil ve sportif kuruluşlarıyla karakışa teslim etmeyelim İstanbul'u... Bu şehrin sevgi dolu, dinamik yüzünü sunalım, tüm dünyaya... Hayal mi, görüyorum yoksa?