İstanbul'u hayal ediyorum

A -
A +

Önümde, 13 gün enkaz altında kaldıktan sonra ancak naaşına ulaşılabilen Hataysporlu Christian Atsu'nun trajik hikâyesi...

 

"Kasımpaşa maçında o son saniye golünü atmasaydı, biletini almış çoktan Fransa'ya uçacaktı."

 

Maalesef! Kader ağlarını örmüş bir kere…

 

İstanbul'u hayal ediyorum

 

Taşı toprağı altın!

 

Acı ve hicran dağ gibi...

 

Kahramanmaraş merkezli depremlerin hicranıyla gözyaşları için cennet vatan İstanbul'u hayal ediyorum.

 

Yedi tepesiyle, boğazı süsleyen köprüleriyle... Tarihi, doğası, neşe dolu hikâyelerin yaşandığı yalıları ve bir dua gibi göğe yükselen minareleriyle...

 

Bitmedi...

 

"Taşı toprağı altın" deyip bu şehirde kendine gelecek arayan ümit dolu insanlarıyla.

 

Dahası...

 

Bilimin, teknolojinin, eğitimin, sağlık ve finansın merkezi diye inanan insanların dünyanın dört bir yanından koşarcasına göç için yarıştığı İstanbul'u düşünüyorum.

 

"Yarın bugünden daha anlamlı, daha mutlu ve daha güzel olabilir mi" diye. 

 

"Daha zamanı var", diye diye...

 

İçimde tarifi imkânsız bir acı!

 

Kelimeler boğazımda düğüm düğüm,

 

Kahramanmaraş merkezli ibretlik depremler kâbusum olmuş. Ne televizyona bakmak, ne gazete - ne dergi, ne kitap okumak ne de radyo dinleyip, sosyal medyada vakit geçirmek geliyor içimden.

 

Ruhum kabzedilmiş gibi...

 

Ama hayat devam ediyor.

 

"Güneş her gün yeniden doğar" inancıyla hayatımın en mutlu günlerine dalıp, "Daha zamanı var" diye diye kendimi avuturken gelecek adına "Yarın daha güzel olmalı" arzusu içinde bir ümit ışığı arıyorum...

 

Lakin!

 

Kader!

 

Göz göre göre davet ettiğimiz felaketler karşısında TV ekranlarından yükselen, "Bunları biliyor olsaydık asla beklenmeyen olayları değiştirebilir miydik?" diye sorup dertlenilmiyor mu, işte bu gaflet beni delirtiyor.

 

Kader!

 

Heyhat!

 

"Bunun nesi kader" diye de soramıyorum.

 

Çünkü tedbir, kaderin önüne geçemiyor.

 

Tevekkül içinde çaresiz takdire razı oluyor insan. 

 

Bir İstanbul senaryosu

 

Olası İstanbul depremi "Bugün mü, yarın mı, bir yıl sonra mı, altı yıl içinde mi?"

 

Yoksa "riskli" diye ifade edilen faylar kırıldı da haberimiz mi yok?

 

Belki de o beklenen felaket hiç yaşanmayacak.

 

Ümit ve korku arasında zikzaklar çizen ruh hâliyle İstanbul'u düşünürken uykularım kaçıyor, sorular beynimi kemiriyor.

 

Bilime ve bilim adamlarına kulak tıkayanlara soruyorum.

 

Tedbir almak için illa da yıkımlar mı olmalı?

 

Kentsel dönüşümün önünü tıkayanlara soruyorum.

 

Rant mı, baht mı?

 

Beyler aynı acıların tekrar tekrar yaşanmaması için hangi fedakârlığı yapıyorsunuz?

 

Ana artellerin 5 metre ötesine bina dikilmesine göz yumanlara soruyorum.

 

Allah korusun!

 

Korkunç senaryo karşısında bu şehirdeki insanları nereye ve nasıl tahliye edeceksiniz?

 

Afette toplanma merkezi olması gereken alanlara gökdelen dikenlere soruyorum; siz nereye kaçacaksınız?

 

Sen, ben, o yok!

 

Hepimiz varız bu olası felaket senaryosunun içinde.

 

Allah'ım bir gün acı son (!) gelecek.

 

Bu yürek yakan trajik acılar ders olsun da artık bir daha binlerce konut ve iş yeri toz yığını olmasın.

 

O cıvıl cıvıl yerler hayalet şehirlere dönmesin.

 

Ne olur "Daha zamanı var" umursamazlığı ile dalınan gaflet uykusunda anı yaşamayı tercih etmeyelim.

 

Allah’ım!

 

Sen devletimize zeval verme!

 

Sen bu necip milleti koru.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.