İşte Beşiktaş bu

A -
A +

Geçen hafta Rıza Çalımbay'ı kovmak için Beşiktaşlılar neredeyse yarışa gireceklerdi. Bu köşeden, "Bu haksızlık!" diye bas bas bağırdık, "Rıza Çalımbay'ı yürekten sevin ve sonucu görün!" dedik. Sonuç ne mi oldu? Malmö'yü kendi evinde 4-1 gibi bir sonuçla hüsrana uğratıp, kupa dışına iterek yoluna devam etti. İşte Rıza Çalımbay ve onun takımı Beşiktaş böyle güçlü bir takım. Protesto!.. Anorthosis, Sivasspor ve V.Manisaspor! Üç büyük şok!.. Trabzonspor'da, Şenol Güneş hocanın sonunu mu getirmeliydi? Bordo-mavili camia, gençlik aşısı için düğmeye basan yenilikçi hocasının tüm projelerini böyle bir gerekçeyle çöpe mi atmalıydı? Anlayabilmek mümkün değil!.. Sahi, Gökdeniz skandalını Şenol hoca mı çıkardı ki, faturayı o üstleniyor!.. Hayır bu yanlış... Nitekim, taraftar da tepkili bu duruma... Ama bu tepki çok anlamlı; ne küfür var içinde, ne de hakaret... Sadece, takımı bu duruma getirenlere sırtını dönerek, "Lüfen futbol oynayın" mesajını veren ince bir nezaket... Ne demişler, "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az!" Bir şey daha... Bordo-mavili yönetim, "Şenol hocaya gitme, Futbol AŞ'nin başına geç!" teklifini yapmış... Bence güzel bir teklif. İyisi mi Şenol hoca, "İnat etme, Trabzonspor yönetiminin bu teklifini kabul et de, futbol için düşündüğün onca güzellik seninle birlikte unutulmasın!" Polatçı'nın azmi Aydın Polatçı 120 kiloluk ağırlığıyla minderde gördüğüm en güçlü güreşçilerden biridir... Ne var ki; o bu gücünün farkına yıllar yılı varamadı. Minderle, yağlı arasında o güzelim yılları ziyan etti... Bir spor yazarı olarak, onun bu kararsızlığını içime sindiremedim. O da sindirememiş olmalı ki; Budapeşte'de bir küheylan gibi çıktı ortaya... Hem de, bu kilonun değişmez adamı Recep Kara dizinden sakatlanmamış olsa götürülmeyeceği bir Dünya Şampiyonası'nda. İyi ki de götürmüşler... Güreşçilerimizin bir bir elendiği şampiyonada o, yüz akımız oldu. Hem de birbirinden güçlü rakiplerini eze eze yenerek. O yorucu serüvende önce ABD'li Thompson'u, sonra Ukraynalı Tasoev, Rumen Chintoan ve Rus Kuramagomedov'u minderde uzattıktan sonra finalde Kübalı Rodriguez'in de dersini verdi, altın madalya kazanarak kürsüye çıktı. Helal olsun Aydın... Dünya Şampiyonası'nda Harun Doğan'dan tam 6 yıl sonra Türkiye'ye böyle bir başarı tattırdığın için helal olsun... İki büyük kahraman "Acaba" diyordum, "Bu F.Bahçe beni yanıltıyor mu?" Avrupa'da mücadele eden onca takımı görünce huzursuzluğum bir kat daha artıyordu; "Neden F.Bahçe bu kulvarda yok da, daha sıradan takımlar var?" diye.. Futbol oyunu bu kadar aldatıcı olabilir miydi, hayır!.. Piontek'in Milli Takımı yeniden yapılandırırken yaşadığı zorluklar geldi aklıma... O yüzden Daum'un "Tecrübemiz yok!" sözüne kerhen de olsa hak verdim. "Kerhen" diyorum çünkü; bana göre, sarı-lacivertli takımın iki büyük zaafı vardı. Biri Daum'un korkusu, diğeri Appiah gibi presçi bir futbolcunun o kadroda olmayışı. Bir de Alman teknik adam, elindeki son model Mercedes'i iyi kullanamıyordu. Schumacher gibi büyük düşünen, cesur bir pilot olsa F.Bahçe'nin kazanamayacağı yarış yoktu!.. Selçuk'a şans tanımamasını kabullenemiyor, her toplantıda soruyordum, "Bu futbolcuyu neden oynatmıyor sunuz?" diye... Daum da "Zamanı var!" diyordu. "Bir proje ancak istikrarla hedefine ulaşır" sözüne inandığım için Daum'un düşüncelerinin desteklenmesini savunuyordum. Burada üst yönetimin kararlılığı önemliydi. F.Bahçe'de "üst yönetim" denince akla başkan Aziz Yıldırım gelir... Çünkü o ne derse F.Bahçe'de o olur. Nitekim, Daum'un göndermesi için yapılan baskıları, başkan Yıldırım hiç umursamadı. İnançla hem stadı tamamladı hem de ekip çalışması yapan Daum'un elini daha da güçlendirecek kararlar aldı. Kayserispor maçında tribünlerde açılan "Herr Daum'un eti yenmez, yedirmeyiz!" pankartının arkasında da aynı üst yönetimin kararlılığı vardı. Nitekim o kararlılık sayesinde; Türk futbolu, hem Volkan gibi genç ve başarılı bir kaleci, hem de Milli Takım'ın orta sahasını dinamo gibi çalıştıracak Selçuk gibi bir oyuncu kazandı. Daha da önemlisi F.Bahçe gerçeğini Şampiyonlar Ligi vizyonuna taşıdı... Kanatim o ki, "2-0"lık PSV zaferinin arkası daha güçlü gelecek. Yeter ki, aynı inanç, azim ve kararlılık içinde yola devam edilsin... G.Saraylılık bu mudur? Kim der ki; bu G.Saray için "UEFA Şampiyonluğu yaşadı" diye... Maalesef, bugünkü G.Saray'da ne o güç ne de o olgunluk var. Bu zenginlikler ne sahadakilerde var, ne yönetimde, ne taraftarında... Topyekün çökmüş koca camia... İlkelliğe bakın ki, taraftar Tromso yenilgisi sonrası 2. başkan Ergün Gürsoy'u dövmekten beter ediyor... O "babacan" tavrıyla tanıdığımız Gürsoy, medya bunu yazdı diye, ağıza alınmayacak küfürlerle hakaret ediyor. Söyler misiniz Allah aşkına G.Saraylılık bu mudur?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.