Akıl, mantık ve hayalin çarpıştığı gecede koca bir zafer ararken dünya başımıza yıkıldı. Avrupa Şampiyonu Yunanistan'a karşı kolay olmayacağı belliydi, olmadı da! Otto Rehhagel'in kupa kazanan sistemine karşı savaşıyorduk. Yunanistan mazeretlere sığınan bir ekip değildi. O yüzden ne Dellas ne de Zagorakis'in yokluğunu sorun ettiler. 4-4-2 tertibiyle başladıkları sistemlerini topa sahip oldukları anda kolaylıkla 4-3-3'e döndürdüler. Muazzam bir takım disiplini ve kolektif oyun anlayışıyla takımlarını yıldızlaştırmaya çalıştılar. Bu takdire şayandı. Özellikle savunma futbolunu yücelten bir düzenleri vardı. Top rakipteyken çok iyi alan daraltıyor, topun olduğu bölgede en az 4 futbolcuyla baskı kurup, millilerimizi hataya zorluyorlardı. Aslında bu, A Milli Takımımız ve Ersun Yanal tarafından bilinmeyen bir şey değildi. Defalarca provası yapılan bir durumdu. Ancak yanlış işler iyi gitmiyordu. Kazanmaya mecbur olduğumuz bir maçta çift ön liberoyla başlamak ne kadar akıllıca olabilirdi? Hüseyin ve Koray'dan biri fazlaydı. Nitekim, Yanal da farkına vardı ve Koray'ı ikinci yarı Tuncay'la değiştirdi. Fakat sorun sadece bundan mı ibaretti, hayır... Hızlı ve çabuk oynayamıyorduk, çilingirler kapıyı açacak hareketi yapamıyordu. Sağda Gökdeniz, ortada Yıldıray ve ileride Emre topla buluştukları anda ya Çin ordusuyla karşı karşıyaymış gibi abluka altında kalıp bocalıyorlar ya da İstanbul trafiğinde araba kullanır gibi tıkanıp kalıyorlardı. Oysa, böyle pozisyonlarda ters ve uzun toplar önemliydi. Bunu yapmakta zorlandık. Bir eksiklik daha vardı, kanatlarda etkili olamadık. Sağdan top çıkmıyordu, solda da Ümit'in bir ortası dışında Fatih'i değerlendiremedik. *** Yunan şımarmıştı... Daha bir cesaretle 4 hücumcuyla üzerimize geldiler. Karagounis'in bir şutu direkten döndü. Birkaç sert şutu da gününde olan Rüştü önledi... İşlerin istediğimiz gibi gitmediği anlarda bile güzel olan şey, teslim olmamamız ve kazanmak için var gücümüzle mücadele etmemizdi. Bizim tribünlerdekiler tezahüratı bilmiyorlardı. ''Ahh'' dedim şu Şampiyonlar Ligi finalinde seyrettiğimiz Liverpool seyircisinin coşkusu bizimkilerde olamaz mıydı? Aklım golde... Gözüm kulübede... ''Necati gelecek dert bitecek!'' diye teselli ediyorum kendi kendimi... O sırada Tuncay patriot gibi çıkıyor ortaya. Bir ters top, şutu nefis, ah bir de gol olsa!.. Ardından bir deneme daha Tuncay'dan!.. Olmuyor... Olmuyor... Emre deniyor, o da olmuyor! Umutlar kırılıyor... Ahh!...