Dikkat! Türkiye'deki futbol potansiyelini ilk defa bu köşede rakamlarla açıklıyorum: Toplam futbol takımı sayısı: 10 bin 813. Profesyonel kulüp sayısı: 150. Lisanslı futbolcu toplamı: 214 bin 55 kişi. Profesyoneller: 4 bin 215 kişi. 18 yaş üstü lisanslılar: 87 bin 455 kişi. 18 yaş altı lisanslılar: 126 bin 600 kişi. Lisansını vize ettiren teknik adam sayısı: 11 bin 661kişi. Bu bilgiler ışığı altında "altyapı" konusunda mangalda kül bırakmayan yöneticilerimize soruyorum: "Kaç Torres yetiştirdiniz?" "Torres de kim?" demeyin. Lakabı, "El Nino!" yani, sahalardaki "fırtına!" Adı da Fernando Torres. Henüz 11 yaşında iken adımını attığı Atletico Madrid'te 12 yıl sabırla bir sistem içinde yetişen, istikrar ve başarı sembolü. İspanya Milli Takımı'nın golcüsü. Atletico Madrid, onu 6 yıllığına 49 milyon dolar karşılığı, tarihinin en pahalı transferi olarak Liverpool'a verdi. Bu dudak uçuklatan 49 milyon dolarlık rakamı bir düşünün, Türkiye'deki kaç Süper Lig takımının bütçesine denk, diye. Örneklersek, Kayserispor bütçesinin tam 4 katı Torres'e ödenen para!.. Şimdi asıl konuya dönelim, "70 milyonluk Türkiye, bu kadar zengin potansiyele rağmen neden bir tane Torres yetiştiremez?" Bu ülkenin çocukları geri zekâlı ya da yetenek yoksunu olabilir mi, milyon kere hayır! O halde, 8-12 yaş arası 10 milyonu aşkın genç nüfusumuza rağmen neden Türkiye bir tane Torres yetiştiremez? Kendi yıldızımızı yetiştirmemizi engelleyen şey nedir? Yabancı futbolcu sayısı olabilir mi, hayır! Çünkü Torres'in ülkesi İspanya'da yabancılar fink atıyor. Sakın ha, "İspanya'da kulüpler ancak 3'er yabancı transfer edebiliyorlar" masalını anlatmayın! O üç kişilik sınırlamanın şöyle bir formülü var, "AB Statüsü'nde oynayarlar +3 yabancı" Nitekim, La Liga'da, Almanı, İtalyanı, Fransızı, Hollandalısı yerli; yani AB Statüsü'nde oynuyor. Kaldı ki, Türkiye bir AB ülkesi olmadığı halde bizim Nihat Kahveci de, Villarreal'de AB Statüsü'nde oynuyor ve bu futbolcular yabancıdan sayılmıyor. Bunun dışında kalanlar arasından İspanya Futbol Federasyonu üç yabancıya izin veriyor. Buna rağmen Torres'ler yetişiyor. Çünkü, zihniyet zihniyet değil. Çünkü, sistem, sistem değil... Çünkü, her kafadan bir sesin çıktığı ortamda altyapı düzeni bizde keyfe keder işliyor?.. Böyle durumlarda da yetenek tek başına yıldız olmaya yetmiyor. Oysa, gelişmiş ülkelerde "başarılı takım" dendiğinde akla "birçok el ve bir tek beyin" geliyor. O yüzden, Oktay Derelioğlu, Mustafa Kocabey ve Cafer Aydın gibi büyük yeteklerin bizim değirmende posası çıkarılırken İspanya gibi ülkeler, bu yetenekleri Torres gibi yıldızlaştırıyor. İşte onlar ve bizim farkımız! Fakat, bu böyle devam etmemeli.... Artık F.Bahçe Hüseyin'i, Denizlispor Recep'i, Beşiktaş Seyit Ateş sayesinde yakaladığı Muhammed gibi büyük yetenekleri tüketmek yerine Torres gibi dünya yızdızı yapmanın yollarını keşfetmeli. Söyleyin lütfen, yoksa çok şey mi istiyorum! ------ Ali Dağ'ında yelken keyfi Çocukluğuma döndüm... Kanarya ve bülbül sesleri ile şeşlenen, tarihi dokusu, yan yana kemerli yonu evleri, köşkleri, villaları, bağları, bahçeleri ve can cana insanlarıyla nezih komşuluk ilişkilerine... Yüzlerce yıldır vazgeçilmez bir sayfiye yeri olan Talas'a gittim, bir an. Kiçiköy, Han, Harman, Tablakaya, Şahin Kaya ve Yukarı Mahalle... Eskilerden bildiklerim... Ama ille de Türkülere konu olan Ali Dağı... Ahmet Gazi Ayhan'ın icrasıyla; "Ali Dağı derler de dağların hası... kucağına çekmiş koca Talas'ı!" Şimdilerde bu yerde, Talas Belediyesi kuruluşunun 100. yılı etkinlikleri sebebiyle 2. Ali Dağı Yelken Kanat Kupası yarışlarını düzenliyor. Katılım mükemmel... İlgi de öyle... Nitekim, "Türkiye'ye spor ve dağ turizmi tanıtmanın keyfini yaşıyoruz" diyen yarışma koordinatörü Adem Hasgül ve Talas Belediye Başkanı Rıfat Yıldırım, 22 Temmuz'a kadar sürecek gökyüzündeki yelken keyfinin kaçırılmamasını tavsiye ediyorlar. ------- Ateşle dans olmaz Cenap Şehabettin diyor ki; "Haset, başkasının balını ağzına zehir eder." Bu söz ışığında F.Bahçe ve G.Saray yöneticileri arasındaki "kıskançlık krizi" söylemlerini düşünüyorum da, Mahmut Uslu ve Adnan Polat, itfaiyesi olmayan ömürlük bir yangının körükçüsü gibi gözüküyor gözüme. Aman beyler, dikkat! "Ateşle dans olmaz." ------ Hakansız G.Saray Köln karşısındaki G.Saray'ı beklediğim gibi bulmadım. Uyku mahmuru gibi halleri vardı. Yorgun, isteksiz, temposuz ve kazanma azminden uzaktılar!.. Feldkamp'ın sahaya sürdüğü kadro da, Aykut ve Volkan dışında, "Eski tas eski hamam"dı G.Saray. Ancak o eskiler içinde en çok aranan isim G.Saraylılar'ın "Neden eskisi gibi goller atamıyor?" diye kızdıkları Hakan Şükür'dü. Bir kere daha görüldü ki, ne Necati, ne Ümit Karan, ne Hasan Kabze ne de Özgürcan bu halleri ile G.Saray'ın gol derdine çare olacak gibi durmuyorlardı. Yenilenen G.Saray'da Orkun, Servet, Bouzid, Barış, Serkan'dan ziyade, iki ismi aradı gözlerim; sahi nerede Lincoln ve nerede Linderoth? -------- İdealistler takımı Her ne kadar Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş, Türk futboluna çağ atlatan teknik adamlar olarak tarihe geçseler de, hocaların hocası Coşkun Özarı'dır. Ama Türk futboluna fikri anlamda ömrünü adayan isimlerin başında Gündüz Tekin Onay gelir! Bir devre adını veren Gündüz Hoca ve dava arkadaşları Metin Türel, Özkan Sümer, Tamer Güney, Yılmaz Gökdel, Fethi Demircan ve merhum Yılmaz Yücetürk gibi hocalar, benim için futbolumuzun idealistleridir. Genç nesile bu idealistler takımını bu satırlarda hatırlatmak istedim. -------- Mıhlama Doğruları söylemekten korkanlar, huzur içinde olamazlar! H.S.