Eğri oturup doğru konuşalım... İlk yarının en sancılı takımı Beşiktaş'tı. Siyah - beyazlıların geçen sezon yaşadıkları 10 şiddetinde deprem gibiydi. O ağır darbeyi atlatmak her babayiğidin harcı değildi. Ama o travma tedavi edildi, şimdi Kartal'ın ayak sesini duyar gibiyim... Bana öyle geliyor ki, ikinci yarının yıldızlaşan ekibi Beşiktaş olacak... Neden? Bu görüşümü haklı kılacak bir dizi sebep var. Ancak ben bunlardan bir kaçını sıralayayım. Bir... "Şampiyonluk" gibi bir baskı yok üzerlerinde. Her maçı rahat bir atmosferde oynayacaklar. İki... Türkiye Kupası ve Şampiyonlar Ligi'ne kalma çabası dışında bir hedef çeşitlemesi kalmadı... Bütün dikkatler takım yapılanması üzerinde yoğunlaşacak. Doğru düşüncelerin uygulanmada F.Bahçe, G.Saray ve Trabzonspor şampiyonluk iddialarını kaybetmeme adına bu plânlarını erteleyecekken Beşiktaş inandığı doğruları yapma konusunda risk almaktan kaçınmayacak. Üç... Zaaflar rafine edilmiş durumda... Saha ve fikstür avantajı Beşiktaş'tan yana. İlk yarı deplasmanda oynadığı Malatya, G.Birliği, Denizli, G.Antep ve Sakarya maçlarını kafadan kendi sahasında oynayacak. Bu büyük rahatlık. Ancak, burada tek baskı kaybetme korkusu olabilir. Beşiktaş'ın önündeki tek engel bu görünüyor. Bunu aştıkları takdirde, hedef değerlendirmeleri yeniden yapılır. Kanatim o ki, bu Beşiktaş o ivmeyi de zorlayabilecek güce kavuşmuş durumda.. Dört... Giderek oturan güçlenen kadro avantajı... Eski, yeni uyumu... Yaşlı - genç kaynaşması... Gerçek bir takım esprisi... Beşiktaş, bu konuda da sınıfını geçmiş görünüyor. Beş... Yönetim zaaflarının aşılması... Sezonun ilk yarısındaki kötü sonuçların da etkisiyle bir bocalama yaşayan siyah - beyazlı yönetim, zayıf halkaları feda ettikten sonra daha dik duram bir konuma kavuştu. Artı, bir de muhalefet var... Yani, düne kadar sessiz olan çoğunluk bugün Beşiktaş Platformu altında yönetimi sürekli denetim altında tutuyor, onun da ötesinde Beşiktaş'ın önüne açacak projeleri think thang olarak tartışmaya açıyor. Bu bir kulübün iç dinamiklerini harekete geçirmek adına muazzam bir gelişme. Tabii bu çabalar, iyi niyetli ve sevgi - saygı çizgisi içinde kalmak şartıyla... Altı... Akılcı transfer politikası... Mesela Ronaldo'yu Konyaspor'a satma fikri ne kadar akıllıca bir düşünceydi... Madem bir futbolcudan faydalanmıyorsun o halde sat, kasana para girsin ve o mevkideki oyuncular için fırsat doğsun. Ama son anda duydum ki Ronaldo geri dönmüş. Ne akla hizmetse? Neyse şimdi, kenarda oturan Ronaldo bir tehdit unsuru olarak ortada durdukça onun mevkisindeki Çağdaş, Emre, İbrahim Toraman ve Ahmet gibi oyuncular arasında kıyasıya bir rekabet olacak. İşte Beşiktaş'ın elini daha güçlendiren belli başlı unsurlar. Tabii bunların daha ötesinde bir etken daha var... O da, teknik direktörü. Yani, Vicente Del Bosque!... Türkiye'de çok zor günler yaşadı... Ama yılmadı, pes etmedi, doğru bildiklerini inatlaşma çizgisine getirmeden, akılcı izah yolu ile bir bir uyguladı. Performasını yeterli görmediği veya oyun anlayışından memnun olmadığı futbolcuları idmanda hazırlayarak, daha güçlü bir Beşiktaş takımı ortaya çıkardı. Böylesine kurt bir teknik adam, sezonbaşındaki bütün dezavantajlarını bugün avantajlı hale çevirmiş durumda... Ama buna rağmen akıntıya kürek çekmiyor... Kırk düşünüp bir karar veriyor. Az ve öz konuşuyor... Kendisine, "Transfer ister misin?" diye soran yöneticilere "Evet...şart!" demiyor. Aksine akılcı bir yok gösteriyor, diyor ki, "Beşiktaş'ın parasını sokağa atmayın... Bana 30 yaşına gelmiş futbolcuları transfer diye teklif etmeyin!" -Ya?.. "Gelecekte Beşiktaş'a faydalı olabilecek genç ve yetenekli oyuncular varsa onları getirin!" Del Bosque gibi kariyerli bir teknik adam, "Tecrübeli futbolcu"ya hayır der mi? Dememeli ama diyor, peki neden diyor? Tecrübeli futbolcuya söz geçiremeyeceği endişesinden mi, hayır. Real Madrid'de dünya yıldızlarıyla çalışmış bir teknik adamın böyle bir korkusu olabilir mi, kesinlikle hayır. O halde bu karşı çıkış niye? Sebep, belli... İspanya gibi futbolun endüstriyel bir sektör olduğu bir ülkede Del Bosque biliyor ki, bir kulübü kulüp yapan asıl güç ekonomik zenginlik. İspanyol Teknik Adam, Beşiktaş kulübünde kendini başkan Yıldırım Demirören'in yerine koyuyor, hayır daha da ötesine koyuyor... Yüreği Beşiktaş sevgisi sevgisiyle çarpar insanların yerine koyuyor. Beşiktaş'ın parasını sokağa attırmadığı gibi kasasını nasıl doldurur, Beşiktaş'a para, puan ve prestiji nasıl kazandırır onun üstüne kafa yoruyor. İşte Türkiye'ye de Beşiktaş'a da lazım olan kafa bu... Gündelik yaşayan, olaylara deve kuşu gibi yaklaşan değil, uzun vadeli düşünen, vizyonel bakan insanlara ihtiyacı var futbolumuz. Nitekim, Beşiktaş bu doğrulara yönetimi ve taraftarıyla destek verdiği, teknik kadrosuyla sahip çıktığı için büyük yükseliş içinde... İstatistikler de bu bu yükselişin göstergesi olduğu gibi Del Bosque'yi haklı çıkarıyor. İşte ilk yarıda çok "kötü" denilen Beşiktaş, puan olarak geride kalmasına rağmen gol averajı bakımından lider F.Bahçe'den sadece 2 gol geride, G.Saray'dan ise 10 gol fazlası bulunuyor. Özetlersek... Daum'un F.Bahçe'de oturmak istediği doğruları Del Bosque, Beşiktaş'ta bugün yakalamış durumda. Nitekim Hagi de G.Saray'da aynı varlık mücadelesini veriyor. Gelecek, bu takımlar arasındaki başarı grafigi ile hocalar arasındaki düşünce ve uygulama farklılığını ortaya koyacak. Şimdilik, bu gayretleri sabırla izlemek düşüyor bize...