Birkaç gündür Kayseri'deyim... Doğup büyüdüğüm şehir inanılmaz değişmiş ve güzelleşmiş... Açılan orta ölçekli yüzlerce iş yeri, uçak pisti kadar geniş ve bakımlı yolları, göz kamaştıran kültür parkları, tertemiz çevresi ve bol oksijeniyle bir harika... Kanaat etmek gibi ulvi bir zenginliğe ve girişimcilik gibi üstün bir meziyete sahip insanlarıyla Avrupa'nın gelişmiş kentlerine meydan okuyacak kadar vakur bir duruşa sahip Kayseri. O yüzden her Kayserili gibi ben de gurur duyuyorum şehrimle... Ancak! Şimdilerde daha büyük bir heyecan var şehirde... Bu heyecan; futbol heyecanı. Bu heyecan, iki takımla birlikte Süper Lig'de var olma heyecanı. Öyle ki; bu hafta oynanacak olan K.Erciyes - Kayserispor maçı F.Bahçe - G.Saray derbisi gibi büyük rekabet havası taşıyor. Koca şehir bu maça kenetlenmiş... İnanılmaz bir atmosfer... İki takımın tek ortak noktası ise onur başkanlarının aynı kişi olması... Yani Kayseri'yi Kayseri yapan; bu şehre bu canlılığı ve güzelliği getiren insan Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki. Onu kıskandım... Ona imrendim... ..ve onu doyasıya alkışladım. Açıkçası bir spor yazarı olarak Özhaseki başkanın Kayseri derbisinde hangi takımı destekleyeceğini de merak ettim. Öğrendim ki staddaki tek tarafsız insan o olacak... Neden mi; nedeni açık, hangi takım kazanırsa kazansın sonuçta Kayseri kazanacağı için! Mıhlama Sahip olduklarımızı nadiren, eksiklerimizi her zaman düşünürüz. Shakespeare Performans ve kalite "Bu sezon Süper Lig başka olacak!'' demiştik, yanılmadık. Futbol Federasyonu'nun uygulamaya koyduğu yeni havuz sisteminin futbolumuza büyük bir canlılık ve heyecan kazandırdığını daha ilk haftada müşahede ettik. Şimdi bütün takımlar performansa dayalı sistemin ürettiği pastadan en büyük dilimi alabilmek için amansız bir yarış içindeler. Hal böyle olunca "Büyük takım", "Küçük takım" esprisi ister istemez yerini "kalite" kavramına terk ediyor. Artık "Şike" ve "teşvik" yozlaşmalarına bu ligde yer yok. Ya ne var? Ne kadar kalite, o kadar kazanç... Efsaneler unutulmaz O bir efsane! Kim mi; tabii ki Bülent Korkmaz!.. Milli Takım'da da, G.Saray'da da o bir efsane... Tam ve kesintisiz; 26 yıl, 432 Süper Lig maçı, 15 gol... Bitmedi... Ay - yıldızlı forma ile 101 maç, 1 gol... Bitmedi... Avrupa kupalarında 101 maç, 3 gol!... Bitmedi... Lig ve kupa şampiyonlukları... Dahası var; UEFA ve Süper Kupa şampiyonlukları... Milli Takım ile iki kez Avrupa Şampiyonası finalleri... Bir dünya üçüncülüğü... İşte Bülent Korkmaz'ın yıldızlı pekiyilerle dolu karnesi. Evet... Kaptan bir efsane... ...ve efsaneler unutulmaz... Yattara ve Sergen İkisinin de yeteneklerine hayranım! İkisi de meziyetli birer yıldız!.. Öyle ki; topu iğne deliğinden geçirecek kadar yetenekliler. Biri heyecan küpü, diğeri tecrübe! Ama?.. İkisinin de zaafları var... İkisi de devamlılıktan sınıfta kalıyorlar... Bir bakıyorsun saman alevi gibi parlıyorlar, bir bakıyorsun fıs diye sönmüşler. Sergen!.. Artık yolun sonunda; belki de bu sezon onun son şansı...Sanki bunu anlamış, zamana yenik düştüğünün farkında gibi... Kayseri'de önüne çıkan fırsatları bir mum gibi ezmekten kaçınır bir hali vardı. Her futbolsever gibi ben de aynı Sergen'i Avrupa'da da görmek isterim. Yattara, Sergen'den daha şanslı... Önünde futbol oynayabileceği uzun yıllar var. O da; her türlü yanlışına rağmen kendisine yüreğini açan Trabzonspor'un sevgisine önem veriyor, "2009'a kadar Trabzon'dayım" diyor... Ne güzel değil mi, hatalardan ders çıkarabilmek