Muhammed Ali Clay boksu bıraktığında çok üzülmüştüm... Sanki, ringde boks yapan o değil de bendim!.. O an, kendimi "hiç bir işe yaramaz biri" gibi hissetmiştim... Benim bu üzüntülü halimi gören rahmetli dedem, duruma müdahele etti... ''Oğlum'' dedi, ''Bir dakika öncesini geri getirmek mümkün mü?'' "Hayır", demiştim... ''Kaybolup giden gençliği de geri getirmek mümkün değil... Muhammed Ali artık yaşlandı... Eskisi kadar atik değil. Sürekli yumruklara hedef oluyor... Bu şekilde boks yapsın da rezil mi olsun? Bırakmakla en doğru kararı verdi.'' Dedemi, gönülsüz de olsa bakışlarımla onaylamıştım... Çünkü gün görmüş biriydi rahmetli... İhtişamı da, yokluğu da sindire sindire yaşamıştı... Kayseri'de ''Alaybeyler'' diye bilinen, bilmem kaç pare köye beylik yapmış bir ailenin en çileli büyüyen evladıydı... Ne fırtınalı günler yaşamıştı, ah bir anlatılabilse... Varlık içinde yüzerken bir anda yokluğa düşmüşler ama ''Dünya malı için üzülmeye değmez'' diyerek tek damla göz yaşı dökmemişlerdi. O yüzden onun sözleri benim için kimya değerindeydi. ''Zaman!'' diyordu Derviş dedem, ''Çok önemli... Eğer doğru zamanı kestiremezsen yaptıklarının da yapacaklarının da hiç bir anlamı kalmaz! 'Heva'ya yaşamış olursun!'' Nur içinde yatsın, ''hava'' demez ''heva'' derdi... ''Düzen'' sözünü "gayri ahlâki" ve "yetersiz" bulur, yerine göre ''Nizam'' ya da "intizam" derdi... Neyse, geçelim... HHH Atilla Kıyat paşanın F.Bahçe Yüksek Divan Kurulu'ndaki konuşmasını dinlerken dedemin söylediklerini hatırladım, birden bire... "Doğru zamanı" kestirebilmiş miydi Kıyat paşa acaba? F.Bahçe'deki kokuşmuşluğu, keşmekeşi anlatmak için doğru zamanı mı seçmişti? Yoksa geç mi kalmıştı, hareket etmek için? Bu çıkışı, Daum'u beklemeden çok daha önceleri yapsa daha büyük bir takdir toplamaz mıydı, acaba? Bu, düşüncenin bir boyutuydu... Bir de Kıyat paşanın bir çoklarına çok çarpıcı gelen konuşmasında, bana en çarpıcı gelen tarafı şu cümlesiydi: ''Ben, gururuna, şerefine ve onuruna düşkün bir insanım... Sevginin, saygının ve Daum'un olduğu yerde duramam.'' Bilmem bu sözlerden, başkan Aziz Yıldırım bir anlam çıkarabildi mi? Geçelim... HHH Meselenin ikinci boyutu da, Atilla Kıyat'ın Yüksek Divan Kurulu'ndaki çıkışıyla F.Bahçe'ye ne ölçüde hayrının dokunduğuydu. Bir çok meslektaşım, bu işi pek abarttılar... Ama, bir şeyi unuttular... Atilla Kıyat'ın bu geç kalmış çıkışı, F.Bahçe'de asıl sorgulanması gereken bir tehlikeli durumu gecenin karanlığı gibi örtmesine sebep oldu. Dikkatler, Kıyat'ın konuşmasına çevrilince, tam, ''60 milyon dolarlık'' borç, laf kalabalığın içinde kaybolup gitti. Konuyu biraz daha açalım... Başkan Aziz Yıldırım, ''60 milyon dolarlık'' borca rağmen, yeni transferlerle kulübü hâlâ borçlandırmaya devam ediyor. Kağıt üstündeki borç sarmalı büyüyor... Bu yekünde, Ortega'dan geleceği var sayılan ''11 milyon dolarlık'' alacak da mevcut olduğu için, borç 60 milyon dolar, diye gösterildi. Ama gerçekte bu futbolcu, F.Bahçe'yle olan anlaşmazlık davasını; Avrupa Ticaret Mahkemesi'ne taşıdığı için 11 milyon doların gelmesi de garanti değil... Asıl tehlikeli noktalardan biri de, bu... Ama Yüksek Divan Kurulu, bunun farkında değil.. Tahmini bütçede gösterilen sezon içi harcamaları da kattığınızda F.Bahçe'nin gerçek borcu ifade edilenin ötesine geçecektir! Geçerse ne olur, demeyin... Aziz bey açıkça; ''MART'TA YOKUM'' diyor... Mart-2004'deki F.Bahçe'nin halini bir düşünün... 90 milyon dolar real borç ve kongre!.. Böyle bir ortamda kim gelir de F.Bahçe'ye başkan olur? Veya soruyu şöyle soralım... Mustafa Doğan'ı Alman gazetelerine, ''F.Bahçe'de kaoslu yıllar yaşadım. Yedi yılda tam 12 teknik adam değiştirdik. 9 ay ücretlerimizi alamadık. Son olarak sezon ortasında 12 futbolcu kovuldu. Bunlar beni derinden yaraladı ve çareyi Almanya'ya dönmekte buldum'' diye demeç verdirten bu başkan ve yönetimi Mart-2004'te gitse ne olur?! Aah! Saygıdeğer Kıyat paşam... Konuşmak için çok geç kalmadın mı? HHH Mart-2004'te 90 milyon dolarlık borç sarmalına ulaşacak bir F.Bahçe'ye başkan olmak isteyen kaç gönüllü çıkar? Çıkarsa da bunlar, gerçekte F.Bahçe sevdalısı insanlar mı olur? Yoksa?...