Küllerinden doğan efsane

A -
A +

The Marmara Oteli'nin roofundayız... Futbol Federasyonu Başkanı Dr. Levent Bıçakçı ve bir kaç Federasyon üyesi ile... Gürcistan yenilgisi sonrasında... İstanbul Boğazı'nın en güzel seyredilebildiği mekânda bir kelime yankılanıyor kulaklarda: "Adalet!.." Bir zamanlar, ünlü bir futbol kulübünün adı olan Adalet!.. Vefaspor gibi küme düşen Adalet... Düşmekle de kalmayıp, tamamen sahneden çekilen Adalet!.. Evet!.. "Ersun Yanal ile yol alınmaz, 2006'ya gidemeyiz!" diye kendisine telkinde bulunanlara bir kelimeyle sesleniyordu başkan: "Adalet!.. Adalet!.. Adalet!.." Sorduk, "Bu ifadenin anlamı nedir?" "Sohbet olarak kalacaksa söyleyeyim" dedi Bıçakçı. "Söz" dedik, yazmadık anlatılanları o günlerde... Ama bugün sırası geldi, nakledelim... Levent Başkan'ın, en başından beri Milli Takım için düşündüğü isim Fatih Terim'di. Fakat, bunu açıkça seslendiremiyordu. Çünkü; "Kulüplerde başarılı, genç ve hedefleri olan bir teknik adam vardı görevde..." Böyle bir ortamda Yanal'a 'Seninle çalışamayız!' demenin haksızlık olacağına inanıyor ve bir hukuk adamı olarak bu yanlışı yapmak istemiyordu. Düşüncesi şuydu: "Ersun hocaya bir şans tanınmış... Onun, bu şansı kullanması için destek olalım, imkân tanıyalım. Başarırsa ne âlâ, hem kendisi, hem de ülke futbolu kazanır." "Ya başaramazsa?", diye düşünenlere, "O zaman gereğini yaparız!" diyordu Başkan. "Finalleri kaçırdıktan sonra gereğini yapmanın anlamı olur mu?" endişesini taşıyanlara, "Finaller kaçabilir, ki kaçmayacak.. Ama o şansı Ersun hocadan esirgersek, büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Fatih hocayı içinizde en çok isteyen kişi olarak, bu haksızlığı yapamam!.. Ben bir hukuk adamıyım!.." Fakat... Yanal, kendisine tanınan şansı iyi kullanamadı... Hiç gereği yokken girdiği Hakan Şükür polemiği, Milli Takım'ın gücünü zayıflattı. Ukrayna maçı böyle kaybedildi. 10 kişi kalmış Danimarka ve Yunanistan karşısında galibiyetler böyle kaçırıldı. Kamuoyunda yaygın hale gelen "Milli Takım'da kulüpçülük yapılıyor!" kanaati, "Türk futbolunu markalaştırmak, misyon ve vizyon sahibi yapmak" derdinde olan Futbol Federasyonu'nda, Yanal'ın kredisini tüketti.. ...Ve adalete uygun sonuç gerçekleşti. Yanal gitti... Terim geldi... Umutsuzluk, endişe ve korku gitti... Umut, canlılık, coşku ve efsane geri döndü. Hoş geldin Fatih Terim... Hoş geldin, büyük heyecan!.. Hoş geldin Tümer, Alpay, Selçuk ve Nuri... ...Ve hoş geldin Hakan Şükür... Unutmayın ki, 2006 için film bundan sonra başlıyor... Gösterin hünerlerinizi... Tümer ve alkışlar Çaresiz dertlerin ilacı... Hızır gibi yetişiyor imdada... Üç maçta, baş tacımız, gururumuz!.. Sevda bu kadar ucuz mu? Değil ama hak ediyor Tümer! Çünkü o, Sergen gibi yeteneğini inkâr edenlere ibret için göstereceğimiz "lider" kişilik... Kariyer peşindeki gençlere "model" diye sunacağımız örnek insan!.. Aman Tümer!.. Çıkışa devam et ama üç maçta gelen alkışlara asla aldanma!.. Slovakya olmasın da... Play-off!.. Hiç yabancı olmadığımız bir yöntem... 1996 ve 2000 Avrupa Şampiyonaları ile 2002 Dünya Kupası'na play-off oynayarak gittik. 2006 Almanya kapısını da bu yönteme göre zorluyoruz... Zürih'te bugün çekimi yapılacak kuradaki rakibimiz, Norveç, İsviçre ve Slovakya'dan biri olacak... Kim mi olsun? İsviçre son yılların flaş takımı... Norveç'in fizik gücü iyi... Ama Slovakya başka... Teknik ve fiziği mükemmel, takım savunmasını da iyi yapan golcü bir ekip... Uzun lâfın kısası, Slovakya çıkmasın da kim olursa olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.