Mayın tarlasında yaşamak

A -
A +

hcicek@tg.com.tr F.Bahçe camiası yine tartışıyor!.. Biz de bu tartışmalara bir ışık tutalım istedik.  Neden? Neden, mutsuzlar topluluğu hep F.Bahçe'dir? Neden, hayal kırıklıkları hep F.Bahçe'de yaşanır? Neden, kavgalar, krizler ve kaoslar hep F.Bahçe'yi bulur? Bir takım, dünyanın parasını harcayarak Avrupa'nın en iyi kadrolarından birini kurar da neden bir türlü o karizmaya uygun sonuçları alamaz? Sahi kusur nerede? Suçlu kim? Werner Lorant mı, Oğuz Çetin mi, Ortega mı, yoksa başkan Aziz Yıldırım ve yönetimi mi?  Ne yazık ki; F.Bahçe çok bilenler topluluğu... Öyle çok bilenler topluluğu ki... Her hangi bir genel kurul üyesinden, sokaktaki her hangi bir F.Bahçeli'ye dek, herkes kendini kulübün sahibi sayar. Eşyanın tabiatına aykırı olsa da herkes kendini bu kulübü yönetecek yetkinlik ve olgunlukta görür. Bu kulüpte herkes Aziz Yıldırım'dan daha büyük bir başkan... Yöneticilerden daha iyi yönetici... Werner Lorant'tan daha iyi teknik adam... Hatta Ortega'dan daha büyük bir futbolcudur! F.Bahçe'deki birinci problem bu...  İkincisi ise, tıpkı, horozu çok olan köyün sabahının geç olması gibi... F.Bahçe'nin paylaşılmaz olmasıdır. Bu paylaşılmazlık kavgası, bu kulüpteki bir küçük kıvılcımı bile büyük bir yangına dönüştürür. Bir yerde yangın olur da itfaiyeci olmaz mı? F.Bahçe'nin kurtarıcılarının sayısı sayılamayacak kadar çoktur... Başta gruplar, sonra gruplarda öne çıkan simalar, sonra eski yönetimler... Sonra, yönetime veya kurullara seçilmek için hesap içinde hesap yapanlar... Hepsi birer itfaiyeci olur bu kulüpte. ... Ben bu durumu, çok sevdiğim bir fıkraya benzetirim... Hani, yılanla deve tartışıyormuş... Yılan deveye demiş ki, "Boynun neden eğri?" Deve, yılana şöyle bir bakmış. Sonra yılana demiş ki, "Senin neren doğru ki, benim boynuma kusur buluyorsun?"  F.Bahçe'de problemi oluşturanlarla, problemi çözmeye çalışanlar hep aynı kazanın içinde kaynadıkları için ortaya bir türlü sıcak bir çorba çıkmıyor. Çıksa da o çorbanın ne tadı, ne tuzu ne de lezzeti oluyor. Bakın dün Mustafa Denizli, bugün Werner Lorant! Daha ligin 5. haftası... Ama bir tek idmana gitmeyen insanlar, teknik heyeti "Şunu neden oynatıyorsun, şunu neden oynatmıyorsun?" diye bombardımana tutuyor. Ehh, o sağanak altında F.Bahçe'nin teknik heyeti de bir yığın yanlış yapıyor... Werner Lorant ile "sağ kolu olması gereken Oğuz Çetin kavgalı. El ele tutuşup, seyircileri selamlayan zoraki nihah, bu kavgayı örtemiyor... Tribünler bunun farkında. Yönetim farkında... Daha da acısı futbolcular bunun farkında... Otorite makamı orta yerden çatlamışsa, orada disiplini temin edemezsin... Bir diğer zaaf da bu.  Geçelim bir diğerine... Yönetimin bir an desteğini yanında hisseden Lorant bir anda havaya girip, asıyor kesiyor...Camianın "Bu kapıdan içeri giremez" dediği Almanya'dan takım arkadaşı sevgili İlyas Tüfekçi ile milli maça gidiyor. Kendisine, F.Bahçe'deki hassas dengeler hatırlatıldığında da, "Bana kimse karışamaz. Nereye, kiminle gideceğime ben karar veririm?" diye başına buyruk hareket ediyor. Bunun anlamı şu, "İstemezseniz çeker giderim!" Başka izahı var mı? Şimdi düşünün, böyle bir takımda futbolcu olsanız Şampiyonlar Ligi gibi bir hedefe motive olabilir misiniz? Vazgeçtim, ligde istediğiniz sonucu alabilir misiniz? Ondan da vazgeçtim, sürekli erteleme isteyerek, sahaya 7 defans adamından kurulu bir takım sürerek, takımın yıldızı olan 20 milyon dolarlık bir futbolcuyu kenarda oturtarak, yüreklere korku şırınga eden bir teknik adamla, bırakın okyasunu, dereyi geçebilir misiniz? Bu mayın tarlasından geçebilirim diyenler öne çıksın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.