Mutluluk; tatlı bir düş... Yaşlısı genci... Zengini ve yoksulu... Sporcu olanı ve olmayanı... Okumuşu ve okumamışı... Oynayanı ve seyredeni... Yöneticisi ve hakemi... Özetle cümle alem bu tatlı düşün peşine düşer. Maksat; kazanmaktır... CİTUS... ALTUS... FORTUS! "Daha hızlı... Daha yüksek... Daha güçlü!" olabilmektir hedef... Bazen bir zaferi getirecek bir goldür istenen... "Hayatımın golü!" Bazen bir rekordur, 1 santimle, bir gramla, bir salise ile kırılan bir rekor... Ardından dağıtılır payeler; "Rüzgârın oğlu... Dünyayı kaldıran adam... Göğü delen yüksekçi!" Bazen bir kupadır, şampiyonluk coşkusu yaşatan... "Asrın güreşçisi"... Özetle; koşarlar, atlarlar, atarlar, kaldırırlar!.. Hedefe odaklanır ve yarışırlar insanlar var güçleriyle kazanmak için... Kazanmak; sade bir coşkudur çoğu zaman. Tıpkı, iki sevdalının vuslatı gibi tertemiz bir coşku! Sevgilinin kaçıp, sevdalının kovalaması gibi tertemiz bir coşku... Fakat!... Vuslata ermek kolay olmaz! Sevdalıların arasına kara kediler girer... Baskılar artar... Sinirler gerilir... Umutlar azalır... Bu tatlı mücadele sırasında anlarsınız ki, payeler size ait değil... Rekorlar sizinle kaim değil... İşte o an bir hisse kapılırsınız; mutluluk, erişilmesi güç bir olgu, diye. Nerede ve kiminle olduğu kestirilemeyen sihirli bir iksir gibi... Servet harcarsınız ama satın alamazsınız. Uğruna ömrünüzü verirsiniz ama elde edemezsiniz. Elde ettiğinizi sandığınız anda o, kapağı açılan hoş bir koku gibi uçup gider... Beyhudedir çabalar... Ya da siz öyle zannedersiniz. Yeniden başa dönersiniz... Mutluluk oyununun sevdalısı olmak için. Geceleri uyku tutmaz... Sorular uçuşur beyninizde? Mutluluk nedir? Nerededir? Nasıl elde edilir? Ter içinde kıvranırken bir ses duyarsınız, derinden... "Uzağa gitme!.. Aradığın şey insanın kendinde saklı... Yüreğindeki sevgiyi ortaya çıkar bulacaksın onu... Yeter ki, inan!.." diye haykıran bir ses! Fakat, bu sese kulak veren kim? O sihirli mutluluk iksirinin içimizde yaşadığının farkında olan kaç kişi var etrafımızda bir bakın bakalım? > Aslantepe Okuyucularım soruyorlar: "Aslantepe'de son durum nedir?" G.Saraylı olan da olmayan soruyor. F.Bahçeli olanlar, devletin Seyrantepe'yi G.Saray'a peşkeş çekip çekmediğini soruyor. G.Saraylılar, "Bu hayal ne zaman gerçekleşecek?" diye soruyor. Efendim sizin için araştırdım... G.Saray'a devletin Seyrantepe'yi peşkeş çektiği filan yok. Aksine, 49 yıllığına kullanım hakkını elinde bulundurduğu Ali Sami Yen Stadı'nı G.Saray'dan alıp, oradaki Likör Fabrikası'nın yeri ile temdit ederek, yani birleştirerek, bu bölgede bir İstanbul Kültür Sarayı inşa etmeyi ve G.Saray'a da yerine Seyrantepe'de bir stat yapmayı taahhüt ediyor. Olay bundan ibaret... Ancak laf aramızda, bu değişimden G.Saraylıların çoğu mutlu değil. Onlar, yeni stadın Ali Sami Yen'de yükselmesini istiyorlar. Fakat, ulaşım güçlüğü, şehir merkezinin artan yoğunluğu gibi nedenler, Aslantepe'yi cazip hale getiriyor. Özhan Canaydın Başkan da, G.Saray'a Aslantepe'yi kazandırmak için var gücüyle çalışıyor. Çok yakında çok önemli bir gelişme duyarsanız, şaşırmayın! > Yazmayacağım! Sözse söz!.. Taahhütse taahhüt! Tepki ise tepki! Ne Futbol Federasyonu'ndaki seçim kaosuna, ne de Haluk Ulusoy ile Bakan Mehmet Ali Şahin arasındaki söz düellosuna bu köşede bugünden sonra asla yer vermeyeceğim. Taa ki, olağan genel kurul tarihine kadar, sağduyu hakim oluncaya kadar yazmayacağım. Futbol markası daha fazla erozyona uğramasın diye yazmayacağım. Futbol adamları daha fazla yıpranmasın diye yazmayacağım. ..ve en önemlisi; huzur, barış ve dostluktan ibaret olan futbol ortamı daha fazla gerilmesin diye yazmayacağım. Söz düellosundan, krizden, kaostan artık gına geldi yazmayacağım. Eğer sözümde durmaz isem hatırlatın lütfen, o gün bu yazıyı yiyeceğim!.. > Kulüp televizyonculuğu Beşiktaş ile başlayan kulüplerin televizyon edinme kervanına F.Bahçe'den sonra G.Saray da katıldı. Özetle üç büyüklerin kendi TV'leri oldu. Tıpkı Milan kulübü gibi... Buraya kadar sorun yok. Ancak merak ettiğim bir konu var, o da şu, kulüplerin bu TV edinme gayretleri artarak devam eder ve her külüp kendi TV'sini kurarsa, sonra da "Kendi ürünümü kendim pazarlarım, kendi haberimi kendim veririm" derse futbol yayın havuzu ne olur ve daha da önemlisi bizim medya ne yapar? Bu noktada bizim yazılı ve görsel medyaya bir teklifte bulunalım. Dere göründü, paçanızı sıvayın. Artık, sporu sadece futbol, futbolu da sadece üç büyükler olarak görme yanlışından vaz geçin. Yelpazenizi genişletin ve kendi rüzgârınızı kendiniz estirin. > HASANS boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder (4 SMS/ 8 Kontör)