Penaltı kurtarma sanatı

A -
A +

"Bilmiyorum" diyebilmenin ayrıcalığı!..  Diyeceksizin ki; yukarıdaki başlıkla alttaki cümlenin alakası ne? Alakasını anlatalım...  Fıkra bu ya... Bizim Ahmet ağa, bir Alman dostunu çiftliğine davet etmiş.Yıldızların kandil gibi süslediği gökyüzü... Atlar, tavuklar, horozlar... Kurbağalar... Çeşit çeşit ağaçlar... Mis gibi hanımeli ve gül kokuları Alman'ı büyülemiş...  İki dost çiftliği dolaşırken dağda bir merkep ve arkasında kireç tozuyla işaretler koyan iki insan görmüşler... Hans sormuş, "Niçin, bu iki insan ne yapıyor?" Ahmet ağa cevap vermiş... "Eşek bizim eşek... Adamlardan biri bizim kahya diğeri de yamağı... Dağa yol yapacaklar da... Merkebin tecrübesinden faydalanıyorlar." Alman, "Bir şey anlamadım" dercesine dudak bükmüş. Ahmet ağa, "Merkepler yürümek için daima güvenli olan yolu seçerler" diye açıklamada bulunmuş. Hans bir anlam veremediği açıklamayı "Öyle mi?" diyerek geçiştirmiş. Akşam olmuş, yemekte bir ikram, bir ikram... Hans, "Teşekkür ederim.. Diyetteyim daha fazla yiyemem!" dedikçe, "Ye... Allah'ı seversen!" diye bizimkiler ısrar edince Alman, ölçüyü kaçırıp, mide fesadına uğramış... Siyasiler aleyhine atıp tutan ve "Ben Başbakan olmalıydım ki..." diye nutuklar atan kahya, "Telaşlanma ağam, mutfak ağzına kadar soda dolu... Hans içsin bir iki tane bişeyiciği kalmaz" demiş. Yamak da bir çırpıda sodaları dizivermiş, mayaya... Hans, doktor sandığı kahyaya inanıp, içince sodayı, daha da fenalaşmış... Kahya aklınca işi toparlamaya çalışmış, "Bizim küçük oğlan da böyle oldu da musul hapı içirdik, rahatladı" der demez... Alman, "Dur" demiş kahyaya... "Sen siyaset bilimcisi misin, siyasetçi mi yoksa doktor mu?" Kahya pişkin pişkin "Ne doktorum ne de siyaset bilimcisiyim. Bu çiftlikte çalışıyorum ama yarı doktor sayılırım beyim" deyince Alman hapı yutmaktan da, çiftlikte konaklamaktan da vaz geçip, hastanenin yolunu tutmuş. Hans tedavi olup ülkesine dönmüş.  Gel zaman git zaman... Ahmet ağanın yolu Almanya'ya düşmüş... Bu defa Hans, ağaya, ülkesini bir baştan bir başa gezdirmiş... Otobanlar... Metrolar... Fabrikalar... Modern modern binalar... Bizimki sormuş... "Siz, 1. ve 2. Dünya Savaşı'nı kaybetmediniz mi?" "Evet" demiş, Hans. -Pekii, onca büyük savaşların ve yıkımın ardından bunları ne zaman yaptınız? "Hani" demiş, Hans, "Sizin kahya merkep arkasında gündüzleri dağda yol mühendiliği, akşamları da yemekte başbakanlık yapıyordu ya..." "Eee..." demiş ağa... Hans, "İşte biz bu yolları, fabrikaları, okulları o zaman yaptık?" "Yahu" demiş, "İyi de bu dağın tepesine uçak inecek kadar geniş yolları, bu otelleri nasıl yaptınız?" "Bak" demiş Hans, "Ben o kadarını bilemem... Benim işim öğretmenlik... Pedagojiyi, çok eğitimini, müfredatı sor anlatayım. Ama anlatayım. Ama bu iş benim işim değil..." "Hans o kadar mektebi boşuna mı okudun" demiş Ahmet ağa... Yok demiş Alman, "Biz de herkes sadece kendi işini yapar... Başkasının işine burnunu sokmaz. O yüzden hiç bir aksamadan zamanında ve planladığı gibi biter." Biz de işler böyle mi?  Geçelim... Spor yazarları, şu günlerde Türkiye'de doğmadık çocuğa don biçiyor. Şimdiden, diğer takımların kadro değişimleri, sezon başı hazırlıkları ve eskilerle-yenilerin uyumunu tam olarak bilmeden Süper Lig için F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş ağırlıklı şampiyonluk kostümleri dikiyor. Oysa, batıda spor medyası, spor bilimcileri ile birlikte yeni sezon üstüne son derece önemli ilmi araştırmalar yapıyor. Mesela... İngiltere'de Liverpool şehrindeki John Moores Üniversitesi'nde görevli üç bilim adamı, "Penaltı kurtarma stratejileri" üstüne bir araştırma yaptı. Araştırmacıların elde ettikleri bilgilere göre, penaltı vuruşunu yapmak üzere topun başına geçen futbolcunun baldırlarına dikkatini toplayan kalecinin, penaltıyı kurtarma şansı yüzde 80 orarnında yükseliyor. New Scientist dergisinin geniş bir şekilde yer verdiği bu araştırmayı yapan ekibin şefi Mark Williams, elde ettikleri sonuçları önümüzdeki hafta İngiliz Primier Ligi'ndeki kaleci hocalarına bir seminerle anlatacak. Williams'ın ekibinin tesbit ettiği eski Arsenal ve İskoçya Milli Takımı kalecisi Bob Wilson'ın da onayladığı "işin püf noktalarını" biz de buradan duyuralım... -Eğer vuruşu yapacak oyuncu sağ ayağını kullanan biri ise ve baldırları ile kalçaları kaleye açı yapmadan dönmüşse, topu kendi soluna atar. 65 vuruştan 63'ü böyle sonuçlanmış. -Futbolcunun kalça ve baldırları, kendi sağına dönük ise, topu kendi sağına doğru gönderir. Bunda da sapma 2, 57'ye 55... -Sağ ayağını kullanan bir futbolcu topa düz bir şekilde geliyorsa topu kalecinin sağına, geniş bir açı ile geliyorsa, sola atar. Ancak Wilson bir uyarı yapmadan da edemiyor: "Bazı usta futbolcular bu ipuçlarını büyük bir beceri ile gizleyebiliyor. Son ana kadar bacaklarında herhangi bir işaret göremeyebiliyorsunuz."  Bodrum Konacık'ta milli futbolcumuz Tugay Kerimoğlu ile konuştuğumuzu gören bir baba ve oğul, yanımıza yaklaşıp, "Tugay, G.Saray'a geliyor değil mi?" diye sordu. "Bilmiyorum", dedim... Ama, bir yukarıdakileri düşündüm. Bir de bizim insanımızın ilgisini...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.