Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Frank Rijkaard ve Fatih Terim! Aslında benim gözümde bu ikisi asla kıyaslanmamalı. Birisi altın ise diğeri platin! Neden mi? Tek düze düşünen ve B planı olmayan Rijkaard'ın liderlik tarafı hiç yok. Fatih Hoca öyle mi? Surinamlı teknik adamın suyunu kaçırdığı göle maya çaldı Fatih Hoca. "Tutmaz" dediler öyle bir tuttu ki, o pençeleri sökülmüş, dişleri dökülmüş aslan eski ihtişamıyla yeniden dönüverdi sahalara... Sonuç ortada; G.Saray için artık içeri dışarı fark etmiyor; önüne kim çıkarsa ezip geçiyor; 5 maçtır üst üste kazanıyor. Bu Fatih Terim'in eseridir. Rijkaard ile Terim'in G.Saray'ı arasındaki fark sadece skorla da özetlenemez. Fatih Hoca'nın elinde çok özellikli başka bir takım oluverdi G.Saray... Değişimi birkaç başlıkla özeteyelim; fizik kapasitesi arttı, disiplin kazandı, Barcelona gibi paslı oynamaya başladı, takım savunmasını güçlendirdi ve son 8 maçta sadece 2 gol yedi. Bu kaliteyle Orduspor'u da 2-0'la geçti ve F.Bahçe'yi yenerek elde ettikleri liderliği bırakmadı. Bütün bu değişimlere rağmen Orduspor maçını kolay mı kazandılar, hayır; çetin bir mücadele verdiler. Orduspor, galibiyet hasretiyle maç başlar başlamaz G.Saray'ın üstüne üstüne gitti; alan daralttı, pas yollarını kapattı, pozisyon üretti. Ama?.. Kalecilerinin bir hatasıyla golü yeyip, düştü. Sonra?.. Tecrübe, dikkat, kontrollü oyun ve toplam kalite devreye girdi, G.Saray istediğini aldı geldi. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan ise Terim'in 4-1-4-1'den 4-4-2'ye döndüğü günden beri sorunsuz kazanıyor olması. Yeni sistemde Elmander'le çift santfor olarak yanyana oynattığı Milan Baros'taki ısrarı takdire şayan. Düşünün hocanın - dururak oynayan - Baros'taki o ısrarı G.Saray'a bir golcü ve çift forvetli bir sistem kazandırdı. İşte, teknik adamlık farkı da bu değil mi zaten? Düşünün onun yerinde başka biri olsa çoktan göndermişti, Baros'u. Peki o ne yaptı, kazanmaya çalıştı, kaybetmeye değil. Tıpkı Emre Çolak ve Semih'i futbolumuza kazandırması gibi. Hatırlayın, geçmişte Hakan Şükür'ü de böyle kazandırmıştı Terim! İşte bu noktada soruyorum; Rijkaard mı, Terim mi? Emre'ninki "itibar" sorunu! "Taş yerinde ağırdır." Öcal Uluç ağabey diyor ki; "Emre'nin sorunu ait olduğu yerde olmamak!" Öcal ağabeyin her yazısının altına imzamı atarım ama bu görüşüne katılmam ne mümkün! Gerçek şu, Aykut Kocaman ne kadar F.Bahçeli ise Emre de en az onun kadar F.Bahçeli'dir. O sebeple, Emre'nin sorunu, "aidiyet" değil, "itibar" sorunudur. Futbol bilgisine, futbol oynama arzusuna, hırsına, kaybetmeye tahammül edemeyen karakter yapısına ve tecrübesine saygı gösterilmesidir. Hırçınlığının altında yatan da, giydiği formanın hakkını vermeyen arkadaşlarına olan öfkesinin de sebebi budur. Yoksa ne Gökhan'la ne Christian ile ne de Kocaman ile kişisel bir probleminin olması mümkün değildir. Nitekim Kocaman da bunu bildiği için Emre'yi affederek, hem "taş atana ekmek atma" adamlığını göstermiş, hem kendi, hem F.Bahçe, hem de Emre'yi kazanmıştır. Böylece Belözoğlu üstünden çıkabilecek kaosun da önüne geçmiştir. Ne de olsa iş bilenin, kılıç kuşananın.