F.Bahçe güç bela bir maç daha kazandı. Ama yiğidin hakkı yiğide. Sarı-lacivertliler dün gece oynadığı futbolla ilerisi için hiç ama hiç güven veremedi. Eğer Ç.Rizespor ikinci yarıdaki cesaretiyle maça başlasaydı, F.Bahçe bu haliyle "11" kişilik Karadeniz ekibinden kolay kolay 3 puanı alamazdı. Bence bu galibiyet Rizespor'un F.Bahçe'ye gecikmeli bir bayram hediyesidir. Eğriye eğri, doğruya doğru... F.Bahçe tribünlerde Avrupai bir takım olmuş. Görkemli tribünler her kesimin göğsünü kabartacak güzellikte. Ama, sahadaki F.Bahçe o tribünlere hiç yakışmıyor. Gerçi Alman teknik adan Lorant sistemde ve düşüncede değişimi başlatmış, "Şartlar ne olursa olsun hücum" diyor. Fakat 3-4-1-2 düzeninde sahaya çıkan F.Bahçe sistemde güzel olsa da oyunda aksıyor. Geri üçlü Fatih, Ümit Özat ve Zoran Mirkoviç aslında kusursuz oynuyor ama orta sahası SOS veriyor. Mesela Simao, olması gereken çabuklukta değil. Maçın temposu yükselince, çok pas hatası yapıyor. Bir takımın oyun kurucusu yani beyni top kaybederse ne olur? Takım oyundan düşer. Nitekim F.Bahçe de Simao'nun pas yanlışlarından hızını kesiyor, temposunu düşürüyor ve olması gereken etkinliği gösteremiyor. Serhat'ın erken gelen golü olmasa bu havada F.Bahçe kolay kolay gol bulamayacak. Orta sahadan pas çıkmayınca, "Kendi topunu, kendin kazan" diyen Andersson geriye geliyor, Ogün de ileriye çıkıyor. Tam bir kargaşa yaşanıyor. Revivo deseniz ikilinin gerisinde hücuma yakın oynuyor ama eski havasında değil. Gereksiz varyateler yapıyor. Bu ve buna benzer kopukluklar F.Bahçe'yi 3 puan kazandığı bir gecede bile sönük gösteriyor. Seyirci de F.Bahçe'yi beğenmediğini yuhalayarak ortaya koyuyor. Son bir cümle de maçın hakeminden bahsedelim. Ünsal Çimen'i dün ilk defa bu kadar iyi gördüm. Yalnızca Rapaiç'in Rizespor ceza sahasında düşürülmesi penaltıydı, fakat o bu kararı veremedi. Başka da bir hatası olmadı.