Aslında bu yazının başlığı "Yanal'ı yer ama hakkını ver!" olacaktı. Fakat gelişmeler öyle hızlı yaşanıyor ki, Futbol Federasyonu Başkanı Dr. Levent Bıçakçı'ya "Sıkı dur!" deme ihtiyacı öne geçti. Tablo karanlık! Maalesef!.. A Milli Takımımız grupta kendisinden beklenen performansı sergileyebilmiş değil. Kazakistan önündeki net skorlu galibiyete rağmen herkesin aklı, "Neden Türkiye, Ukrayna'nın konumunda değil?" sorusunda. Medyada önemli bir kesim, federasyon içinde hatırı sayılır insanlar ve hatta teknik direktörlük görevinde bulunan çarpıcı isimler, "Ersun Yanal gitsin, Milli Takım düze çıksın!" tekerlemesini terennüm edip duruyor. Pekiyi, kurtuluşun yolu Yanal'ı göndermekten mi geçiyor? Milli Takım'ın 2006 finallerine Yanalsız gidebileceğini kim ne garanti edebilir? Sahi neden bu memnuniyetsizlik? Efendim... Bu noktada iki söz söyleyeceğim. İlki, "Arı kovanına elini sokma!.." İkincisi de, "Her nimet bir külfet karşılığıdır!" Daha da başka bir şey söylemeyeceğim... Maalesef, Ersun Yanal, Hakan Şükür operasyonu ile Türk futbolunda elini öyle bir arı kovanının içine sokmuştur ki, artık bir takım çevrelerde ağzıyla kuş tutsa, hatta ay - yıldızlı ekip onun yönetiminde Almanya'dan 2006 Dünya Kupası'nı kazanıp dönse, yapılacak yorum şudur; "Ersun Yanal'a rağmen kazandık!" Hakikat bu mudur, değil elbette... Bu Milli Takım'ın başında nice insanlar görev almıştır. O insanlara nice eleştiriler yapılmıştır ama hiç biri bu kadar yıpratıcı olmamıştır. Şöyle bir geçmişi düşünün... Stad yok, tesis yok, futbolcu yok, para yok... Yok... Yok... Yok... Yoklar içinde ne var? Bir şişe gazozun ekstra sayıldığı, antrenman malzemesinin bulunamadığı, toprak zeminlerde başarı aranan ortam... Milli Takım'a bu zor dönemde hocalık eden Coşkun Özarı, Metin Türel, Tınaz Tırpan ve Yılmaz Gökdel'e kim, "Türkiye'ye niçin bir final yaşatamadınız?" diye sorabilir? Ama bugün tablo farklı... Tam 9 trilyonluk bütçe ile yapılanan ve ekonomik açıdan geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde göz kamaştıran bir ortam mevcut. Türkiye Futbol Federasyonu, 2006 Dünya Kupası finalleri için başarılı bir ekip kurmak amacıyla; Milli Takım'a 2003 Haziran'ı ile 2004 Nisan'ı arasında tam 4 trilyon 794 milyar 969 milyon liralık yatırım yapmış. Bitmemiş, bu yatırım 2004 Haziran'ı ile 2005 Nisan'ı arasında tam 3 trilyon 464 milyar 910 milyon lira olmak üzere iki yılda 9 trilyona ulaşmış. Üç ayda bir maç yapan ve transfer parası, maaş gibi giderleri olmayan bir takım için bu inanılmaz bir yatırım. Dahası var... Milli Takım'a oyuncu üretmesi için Ümit Milli Takım'a iki yılda 2.5 trilyon liralık destek sağlanmış. Sonuç, düşündürücü!... Milli Takım'da varlığı tartışılan bir hoca... Ümit Milli Takım'da "Hizmetlerine teşekkür ederiz, güle güle" nezaketiyle yol verilen bir başka hoca... Sahi tek kabahatli Ersun Yanal mı, hayır!.. Ne Ersun hoca, ne de Çetiner!.. Suçlu, doğru modeli üretemeyenler!... Suçlu, açtıkları kurslarda yüzlerce teknik adam yetiştirip de sonra kendi yetiştirdiklerine güven duymayanlar. Türk futbolunun kurtuluşunu Trapattoni'lerde, Lippi'lerde, Lucescu'larda arayanlar. Suçlu, bu kıyıma seyirci kalan TÜFAD gibi meslek kuruluşları! Soruyorum... Türk futbolunun konumu bu mu olmalı? "Olmadı, sil baştan" mı demeliyiz hep? Bu nereye kadar devam edecek sevgili Levent Başkan?.. Sıkı dur başkan... Savunduğun değerlerin arkasında sıkı dur, yoksa hafif rüzgârlar bile taşları yerinden oynatır.