Ahmet Öner, Sadettin Saran ve Bilgehan Demir. Bu üç isim, eğrisi doğrusuyla Türkiye'deki boks potansiyelinin atıl duran zenginliğini 60 ülkeyi kapsayan canlı yayınla dünyaya sundular. Tebrik ve teşekkürler! Ancak!.. Asıl kahramanı ve ana amacı unutmayalım... Ağır sıklet boksörümüz Sinan Şamil Sam, ABD'li Oliver McCall'ı o gece yenmiş olsaydı, Türkiye profesyonel boksta çok büyük bir adım atacaktı. Bu, fırsat ne yazık ki kaçtı. Neden, biliyor musunuz? Sinan'ı suyu sıkılacak limon gibi gören ve onu bu maçlar dışında ihmal edenler yüzünden. Neden, biliyor musunuz? Sinan'ı, bir boksörden çok gladyatör gibi dövüştürmek isteyenler yüzünden. Neden, biliyor musunuz? Sanki, ringe çıkan her boksör rakibini nakavt etmek mecburiyetindeymiş gibi davrananlar yüzünden... Neden, biliyor musunuz? 12 rauntluk strateji isteyen bir maçta azgın bir boğa gibi Sinan'ı ringe çıkaranlar yüzünden. Yazık!.. Bu ve benzer yanlışlar, tribün ve ekranları başındaki yüz binlerce seyirciyi çileden çıkardı. Sinan gibi bu ülkenin başarılı bir sporcusuna, "Boks, yumruk yemeden yumruk atma sanatıdır!" gerçeğini unutturup, her hamlesinde, McCall dağına çaparak, gözünün kapanmasına, kaşının açılmasına ve unvan yolunda çok önemli bir fırsatı kaybetmesine sebep oldu. Yazık!.. Tam 8 raunt kapalı göz, açık kaş ile boks yaptı Sinan. Maça bu şekilde devam ettirmek Sinan'ı bitirmekten başka ne işe yarar? Sadece promotorların... Geçmişte, Ken Norton karşısında Muhammed Ali'ye çenesi kırık halde 12 raunt boks yaptıran ve parkinson olmasına sebep olan o promotorların zihniyeti, bu rezalete de göz yumdu. Yazık!.. Daha vahimi, Fox ekranlarında tam 5 saat canlı yayında kalan bizim sevgili Bilgehan Demir'di... Off!.. Ne gaflar... Ne dil sürçmeleri.. Ama kolay da değil, 5 saat canlı yayın yapmak! Hele hele, reyting uğruna at yarışı gibi boks anlatma cambazlığına kalkışmak. Dayanamadım!.. TV'nin sesini kısıp, maçı seyrettim. Merak da ettim, sahi bu kötülüğü Bilgehan'a kim yaptı? >> Gittim gördüm Urfa'yı Gittim gördüm. Peygamberler şehri Şanlıurfa'ya hayran olarak döndüm. Teşekkürler sayın Valim... Son yıllardaki en anlamlı davetti bu! O, Şener Şen'in Züğürt Ağa filminden kalma, zihnimdeki paslı sefalet tablosu indi, yerine umut dolu, renkli ve zengin bir şaheser kondu. Samimi, güler yüzlü, misafirperver insanların şehri Urfa, açıkça büyüledi beni. Vali Yardımcısı Dr.Yalçın Yılmaz'a, İl Sağlık Müdürü Zeki Kaya'ya, değerli dost Habib Bey'e yürekten teşekkürler. Urfa'da kurak ve çorak toprak arama... Ağalık ve marabalık mazide kalmış... Herkes, mazisi insanlık tarihi ile yaşıt, tam 12 bin yıl öncesine dayanan peygamberler şehri Urfa'nın vizyonunu geliştirmek, ekonomisini güçlendirmek, kültürel ve sportif etkinliğini artırabilmek için el ele vermiş. Harran, Viranşehir, Göbeklitepe ve Balıklıgöl'ün manevi atmosferinde coşan Atatürk Barajı'nın suladığı topraklarda şimdi büyük bir umut yeşeriyor. Ve Fatih Bucak'ın başkanlığındaki Urfaspor, bu umut tablosu içinde Türk futbolundaki gerçek yerini arıyor, inşası tamamlanmak üzere olan 33 bin kişilik yeni stadıyla! >> Kim koşacak? Tuncay, Ümit Özat, Serkan ve Mehmet Yozgatlı gibi koşan, mücadele eden, canını dişine takarak oynayan futbolcular gitti. Merak ediyorum, şimdi F.Bahçe'de kim koşacak, rakipten kim top çalacak? Kezman mı, Alex mi, yoksa Deivid mi? >> Büyük kaçış! Rüştü, Ümit Özat, Tuncay, Serkan ve Mehmet Yozgatlı... Sırada başkası var mı, bilemem? Ama bu saydığım futbolcuların tümü F.Bahçe ile bir şekilde özdeşleşmiş isimlerdi. Hepsi de "canımız kadar seviyoruz" dedikleri F.Bahçe'den kaçarcasına gitti, acaba neden? Bütün bu ani kaçışların sebebi ne olabilir, para mı, itibar mı, yoksa huzur mu?