Türkiye'nin bir hayâli var... En yakın olimpiyat oyunlarına evsahipliği yapabilmek... Bu hayâl için Süreyya Ayhan bir meşale. Bir diğer meşale ise geçmişte imkansız denilen Atatürk Olimpiyat Stadı... Her ikisi de gurur veren gerçekler olarak karşımızda muhteşem bir şekilde duruyor. Ama idealdeki olimpiyata giden yolda o kadar eksik var ki; dün Süreyya'yı izlerken bunlara şahit olduk. Dışarıda izlediğimiz olimpiyat oyunları ve burada yaşadığımız gerçekler, bize bu konuda hayâlin bile lüks olduğunu öğretti. Bir organizasyon düşünün ki; adı Avupa Milletler Atletizm Şampiyonası olsun, Avrupalı atletler bu şampiyonada mücadele etsin, Avrupalı basın İstanbul'a gelsin, ama medyaya hizmette sınıfta kalalım. Türk Telekom, çağdaş, ufukları olan bir kurum. Teknolojide en son gelişmeyi takip ediyor. Ama hizmette harekete geçmek için emir bekliyor. Organizasyonda görevli memurlar, bilgisayar için hat dahi veremiyor. Oysa Türkiye telekomünikasyonda çağ açmış bir ülke ve olimpiyatlarda en iddialı olduğumuz birim de telekomünikasyon. Güvenlik... Elini kolunu sallayan Atatürk Stadı'ndan içeri giriyor. Bu kadar hoşgörü, bu kadar iyi niyet ancak bizde olur. Buna rağmen umutlarım çok yüce. Elbette bu tecrübelerle olgunlaşacak, bir gün hizmet vermeyi de öğreneceğiz. Ve o gün olimpiyat bize uzak olmayacak. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi Süreyya Ayhan bu idealin altın bir meşalesi. Nitekim, dün yarışta da klasını konuşturdu. Yaptığı derece bizim gerçekten istediğimizde imkansız gibi görünen şeyleri kolaylıkla başaracağımızın bir işaretiydi. Teşekkürler Süreyya. Keşke başkaları da senin ufkunu yakalayabilse.