Oh be!.. Dünya varmış!.. Üç kilit adam; Rüştü, Yıldıray ve Hakan Şükür... Bratislava'da Slovak büyüsünü bozdu... Kilidi kırdı, tarihe Türk pençesini vurdu... Hayırlı olsun!.. Artık Uzakdoğu uzakta değil... Yol aşıldı... Geriye sefası kaldı... Onu da Çarşamba'ya süreriz elbet... Lakin... Burada duralım bir hele... Aman Allah'ım, dün gece nasıl bir bunalımdı öyle!... Tam 20 dakika... Slovaklar sağdan, soldan, ortadan yüklendiler... Olmadı, şutlarla diklendiler... Gresko, Nemeth ve Karhan olanca gücüyle vurdular... Bir... İki... Üç... Toplar füze oldu, yağmur gibi indi kalemize... Yüreğimiz ağzımızda, kalemiz ha düştü ha düşecek, diye... Sinirden tırnaklarımızı değil, Şenol hocayı yiyoruz için için... "Bülent niye yedekte? Savunma bu kadar ilerde kurulur mu? Böylesine süratli forvetleri olan bir takıma karşı geride bu kadar boş alan bırakılır mı? Orta alanda bu gedik ne böyle?" Korku içindeyiz... "Tarihi maç; tarihi krize dönüşecek", diye... Şenol hoca, kulağımıza fısıldıyor, "Strateji... Strateji..." diye... Şaşkınlığımıza son vermek için, "Erken karar vermeyin beyler, hele bir bekleyin!" diyor... İşte o sırada, fedakâr Rüştü... Sakat sakat siper etmiş göğsünü Slovak toplarına... Plonjon üstüne plonjon yapıyor... Ne de olsa Genç Osman'ın torunu, kelle koltukta örümcekten top alıyor. Karşı karşıya kaldığı pozisyonlarda Slovak forvetlerinden yüreğini çalıyor... Rüştü'nün kahramanca savaşıyla Slovakya oyundan düşüyor... Önce, orta alanda üstünlüğü bırakıyor, sonra savunmasındaki çeliğin suyu kaçıyor... Abdullah soldan, Yıldıray ortadan, Hasan Şaş sağdan giriyor, çıkıyor... Hakan Şükür, ilerde tek başına, üç Slovak'ın arasında savaşıyor... "Yok mu, bir yardımcı?", diye bağırıyorum, oturduğum yerden... Hakan Şükür, çığlığımı duymuş olmalı ki, buluştuğu topları dönüp kaleye vurmak yerine geriden gelen Ogün'e, Yıldıray'a, Hasan Şaş'a indiriyor... Onlar da, şık şutlar çıkarıyor... Ama olmuyor... Çare, organizasyon... Ama nasıl? "Dur" diyor, Yıldıray, Hakan'a... "Sen çapraza kaç... Savunmanın gerisine saklan... Ben seni nerede olsan bulacağım..." Tamam, şimdi gol geliyor... Nitekim, öyle de oluyor... Yıldıray'ın Viyana'da onlarca defa provasını yaptığı ortaya Hakan ok gibi fırlıyor... Bir kafa... Patriot füzesi.... Köning'in solundan, çaresiz bakışları arasında gol oluyor. İnter'in hocası Hector Cuper'in kulaklarını çınlatıyoruz... "Bu gol sana bir şey hatırlatıyor mu?" diye... Hakan'a yapılanlara değil, Hakan'ın yaptıklarına alkış tutuyoruz... O da ne, Hakan'ın ortaya çıkardığı bir penaltı... "Ümit Davala'ya bırak" diyenlere muhalefet ediyoruz, "Hayır, Hakan Şükür atmalı bunu... Kendine olan güvenini yeniden kazanması için atmalı..." Ne yazık ki atamıyor!.. Ama, bir Hakan klasiği devam ediyor; "Hakan'ın gol attığı hiç bir maç kaybedilmedi, kaybedilmiyor!"