Yöneticiler sınıfta kaldı

A -
A +

Bu ülkede en kolay şey, yönetici olmak. Hem de kulüp yöneticisi olmak. İnanın apartman yöneticisi olmak çok daha zor. Hesabı, kitabı var, ağzınızdan çıkan sözün takipçisi var. Kimseyi, zan altında bırakacak bir söz sarf edemezsiniz. Kimseye torpil yapamazsınız. Hatta, komşular arasında eşitsizliğe yol açacak bir tavır ve duruş da gösteremezsiniz. Ama kulüp yöneticiliği başta. Hele dört büyüklerin birinde başkansanız, asar-kesersiniz. Güç, sizin elinizdedir. Sanırsınız ki, dünya parmağınızın ucunda. Ya da iki dudağınızın arasında. Aklınıza geleni geldiği gibi anlatırsınız. Ama bir şeyi unutursunuz. Sizin, "mal" gördüğünüz o futbolcu topluluğu, aslında bir emir eri değildir. Onlar da gurur, şeref ve haysiyet sahibidirler. Şimdi, isim vermek istemiyorum. Siz, onları benden daha iyi tanıyorsunuz. Hani, gönlündekini böyle kritik bir dönemde açığa vurarak, kendi takımının üstünde şaibeler dolaştıran başkanı. Yine o başkanla Papermoon denilen yerde zamansız yemek yiyen ve kafaları karıştıran asbaşkanı, hepiniz, benden iyi tanıyorsunuz ve bu ikilinin şovları üstüne yorumlar yapan yönetici, yazar ve çizerleri de benden iyi tanıyorsunuz. Yine o dönemdeki söylemleri de. "Hani, o iş çoktan bitti... Beşiktaş, G.Saray'a maçı bırakacaktı. Yeter ki, F.Bahçe takılsın..." Bu ve benzeri yorumları da benden iyi hatırlıyorsunuzdur. Şimdi dönelim bugüne. Ne oldu? O malum başkanın, "Benim gönlüm G.Saray'ın şampiyon olmasından yana" temennisi üstüne öküz altında buzağı araman kafalar mı kazandı? Yoksa, sağduyu ve futbol mu? Benim yorumum şu; Beşiktaş, maçın son salisesine kadar, aslanlar gibi mücadele etti, giyotinin ucunda dans eden G.Saray'ın şampiyonluk iddiası Hasan Kabze'nin final golüne kadar geldi gitti. Diyeceksiniz ki, sonuçta, G.Saray o maçı kazanmadı mı, hem de 90 artı 3'te atılan golle? Hatta, Tümer'in kaleci Cordoba'ya öfkesini de baz alıp, işi daha da ileriye götürebilirsiniz? Bu durumda, Beşiktaş o maçı bırakmış olmuyor mu? Hayır olmuyor! Çünkü o maçı ama çıplak ama TV'den izleyen herkesin ortak yorumu şu; Beşiktaşlı futbolcular o maçta gurur ve şahsiyet mücadelesi verdiler. Ama güçleri o kadarına yetti. Sonuçta, yöneticiler sınıfta kaldı, futbol ve sağduyu kazandı. Gerets, Kabze ve Necati Deşiktaş maçını Necati verdi, Hasan Kabze geri çevirdi ve futbol dünyasında yeni bir tartışma başladı... "Necati son 6 haftadır dökülüyor... Ama Gerets, Hasan Kabze'yi ısrarla yedek soyunduruyor!... İşte Gerets'in hocalığı bu kadar!" Hatta, işi daha ileri götürenler, Necati'nin Rıdvan'la olan dostluğunu örnekleyip, bu futbolcunun bindiği dalı kestiğini ima eder oldular. Ama tüm bunların inanırlığı benim için sıfır. Çünkü, futbolcu da nihayetinde insandır. Onun da adalelerinin bir gücü vardır. Duygularının bir sınırı vardır. Bir de adale yorgunluğu, beyin yorgunluğu diye kavramlar vardır. İşte Necati şu son haftalarda böyle bir düşüş içindedir. Onun bu halini farklı yorumlayanlar, Gerets'i eleştiriyor. Fakat, Belçikalı hocaya hatsızlık ediyorlar. Çünkü Gerets, inandığını uyguluyor. Büyük düşüşe rağmen Necati'ye güveniyor. Bu yüzden Beşiktaş maçında kazanılan hayati penaltıyı bile onun atmasını istemiş. Bundan daha doğal ne olabilir? Gelelim Hasan Kabze'ye... İyi futbolcu, çok beyefendi bir şahsiyet, ağır başlı ve saygılı... Ama bir o kadar da fırsatçı... Peki ne zaman, rakip yorulup, oyundan düştüğü zaman. Gerets de Hasan'ın bu özelliğini biliyor ve onu böyle anlar için saklıyor. Var mı itirazı olan... Haluk Ulusoy bırakıyor mu? Duyuyorum ki, Dr. Levent Bıçakcı'yı uzaklaştıranlar, bu defa da Haluk Ulusoy'un üstüne oynuyorlar: "Haziran'a kalmaz Ulusoy gider..." Ya gitmezse, demenize bile fırsat vermiyorlar, "Haziran'da Olağanüstü Genel Kurul olması için 80 imza çoktan toplandı, bile." Peki kim topladı bu imzaları? İma edilen isim, Ulusoy'a seçim kaybeden Ayhan Bermek. Ama sizi temin ederim ki, Bermek bu oyunda yok. Çünkü benim tanıdığım Bermek, böyle durumlarda belden aşağı vurmaz. Hele, Haluk Ulusoy, hasta babasının başında nöbet tutarken, asla belden aşağı vurmaz. O halde, bu ne demek oluyor? Ulusoy'u bıraktırmayı arzulayan çevreler, bu dedikodu ile hem Bermek'i gözden düşürmeyi amaçlıyorlar hem de ismi bizde saklı adaylarının önünü açmayı. O aday kim mi? Acele etmeyin, zamanı geldiğinde o ismi de açıklayacağım!.. Bu heyecan Bıçakcı'nın eseri Nefesimi tuttum bekliyorum, "Bu lig nasıl bitecek?" diye. Biliyorum ki, benim gibi herkes heyecanla bekliyor.Kim şampiyon olacak? Hangi takımlar küme düşecek? Dahası, UEFA'ya gidecek ikinci takım kim olacak? Bitmedi... Bir şey daha. Ligi, 6. sırada bitirip de özel prime hak kazanacak takım hangisi olacak? Evet, son 180 dakikaya girilirken, hâlâ bu soruların cevabı netleşmiş değil. Ligi, bu kadar heyecanlı hale getiren kafa, futbola dünya ölçeğinden bakan ve ona göre statü geliştiren Dr. Levent Bıçakcı'dan başkası değildir. Maalesef, o kişiyi, bu ülkenin futbol adamları, kaçırmak için ellerinden ne geldiyse yaptılar. Yazık!.. Oysa, Türk futbol dünyasına Robin Hood gibi gelen bu kişi, yukarıda saydığım gelişmelerle yetinmemiş, "Temiz futbol" için kılıcı sıyırmış, şike, teşvik ve mafya gibi organize güçlerin cesaretle üstüne gitmişti. Sonuç mu?.. Kendisine, "Sen de mi Brütüs" dedirtecek gelişmeler yaşanıncaya, "gözü gibi bildiği" yönetici arkadaşları, onu terk edip, kulüp taraftarı gibi çalışıncaya kadar dayandı, direndi. Ama sonunda o da pes etti. Fakat geride bugünkü büyük heyecanı bıraktı. Teşekkürler Bıçakcı!.. Mıhlama "Bir şey biliyorsan söyle ibret alsınlar... Bir şey bilmiyorsan sukut eyle insan sansınlar!" (Türk atasözü)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.