Saloth Sâr, Kamboçya’nın Kompong Thom şehri sahillerinde Prek Sbauv köyünde dünyaya gelir (1925). Açık ten rengiden ötürü ona “Sâr” denir. Fakir bir köylü çocuğu olduğunu söylese de babası hâli vakti yerinde bir toprak sahibidir. Kuzeni bale öğretmeni Maek Kral Sisowath Monivong’un eşidir. Nitekim Sâr da Maek’in yanına gönderilir. Annesi Sok Nem mutaasıp bir Budist olsa da Fransız Katolik okuluna verilir. Bahsi geçen mektep elitlere hitap eder, cazip kademeler için bürokrat çocuklarını yetiştirir.
Ancak Sâr okumaya meyilli değildir; vaktini futbol sahalarında geçirir, keman çalar, kızlara kur yapar. Maek’i ziyaret ettiğinde saraydaki cariyelere sarkar.
Babası bari marangoz olsun diye teknik okula yollar (1949). Birkaç yıl geç de olsa Certificat d’Etudes Primaires Complémentaires’i alır (Kamboçya Fransa sömürgesidir) ve devlet bursu ile Paris’e gönderilir. Française de radioélectricité’ye kaydolur. “Radyo mühendisi” olacaktır güya. İlk sınıfı zor şer geçse de ikincide havlu atar.
Beyzademiz Paris’te komünistlerle tanışır siyasete sarar. Hücre evlerinde dünyayı kurtarmak varken ne işi olur kayıtla kuyutla, yok yayınla, dalga boyuyla...
Fransa’da Komünist Parti’ye üye olur. Ona Rus gazetesi Reaksmei’yi (Kıvılcım) çoğalttırtır gizlice dağıttırtırlar. Yugoslavya’ya da götürür yoldaşlarla tanıştırırlar. Marx, Engels okusa da doktrin tarafı pek açmaz.
Arkadaşı Khieu Samphan halk devrimi üzerine doktora yapmış, herkesin tarımla uğraştığı, paranın olmadığı izole bir cemiyeti huzur menbaı gibi anlatmıştır.
Sâr çok etkilenir, bunu yazar kenara.
Derken Phnom Penh’den sarı bir zarf gelir; açar, resmî evrak: “Senin okuyacağın yok. Bursun iptal!”
Yüz geri Kamboçya’ya. (Ocak 1953)
II. Cihan Harbi’nde Naziler Paris’e dalar, Japonlar bölgeyi sıkıştırırlar. Sömürgeci Fransızlar Çinhindi’den çekilmek mecburiyetinde kalırlar. Prens Norodom Siyanuk, Kamboçya’nın istiklalini ilan eder ve siyasi partilere faaliyet imkânı sağlar.
O günlerde ABD, Vietnam bataklığında çırpınmaktadır, Yankiler direnişçi takiplerinde Kamboçya hududunu aşar, tarım alanlarını dağıtır, köyleri yakarlar. Bu yüzden halk öfkelidir onlara.
Yeri gelmişken söyleyelim mazileri MÖ 8’inci yy.a uzanan Kmerler köklü bir kavimdir, savaştan korkmazlar.
Gelgelelim Lon Nol adlı bir general Kral yurt dışındayken “ABD desteği ile” yönetime el koyar. (Mart 1970)
Kral Siyanuk, Kızıl Kmerlerin verdiği destekle General’e savaş açar, milisler havaalanı ve köprüleri ablukaya alırlar.Başkent Phnom Penh’i roketlerle vurur ve şehre girmeyi başarırlar. (1963)
Sâr o günlerde kendine Fransızca “politique potentielle”den kısalttığı Pol Pot ismini yakıştırır, Pouk, Hay, Ağabey, Büyük Amca, 99 ve Phom adlarını da kullanacaktır daha sonra.
Neyse “politik potansiyel” kod adlı Sâr muhtemel ABD hava saldırısı bahanesiyle 2,5 milyonluk şehri tahliye ettirir. Halka birkaç gece denmiştir, ufak tefek eşyalarını alıp çıkarlar yola. Kızıllar kontrol noktalarında arama yapar, takı ve paralara el koyar. Bir daha dönüş yoktur onlara. Pol Pot ve adamları dayalı döşeli evlere çöker, Phnom Penh’in tadını çıkarırlar.
Ortada insan kalmamıştır ki muhalefet ola. P.P. kendine bir malikâne ayarlar. Kadınlar ve çocuklar sürünsün sahrada.
Kral Siyanuk tahtına oturur ama sureta, ipler 1 No.lu Kardeş’in (Başbakan Pol Pot’un) elindedir, dur diyecek merci de yoktur ona. Hiperaktiftir, saldırgandır, tıptan, askerlikten, maliyeden, hayvancılıktan, medyadan, mutfaktan her şeyden anlar, şarkı sözü bile yazar. Ülkenin adını “Demokratik Kampuçya” koyar ve 800 idamla işe başlar.
Pol Pot Çin’i gezmiş, Mao’nun tarım politikasından etkilenmiştir. Ona göre şehir insanları yozlaşmıştır, fırıldaktır. Bu yüzden üstü başı düzgün olanları, gözlük ve saat takanları tutuklatıp cellada yollar. Yabancı lisan bilenler zaten casusturlar(!)
Hem komünist hem ırkçıdır 90 bin Çam Müslüman’ını şehit eder, yüz binlerce mümini ölüm tarlalarına yollar. Çalışma kamplarında kadınların başlarını açtırır, domuz eti yedirtir zorla. Ne dersiniz; Uygurları bunaltan Şi
Çinping ondan mı öğrendi acaba?
Cimridir, mermiye kıyamaz muhalifleri sopa ile döve döve öldürtür ya da balta, nacak ve sivri bambu kamışıyla. Eğer korku salınacaksa kafasına poşet geçirip boğarlar, balık gibi çırpına çırpına.
Cesetleri tarlalara gömerler, eh onca yağ, protin, kıl, tüy zayi mi olsun, gübre sayılır sonunda. Maktullerin çocuklarını da sağ komaz, ileride hesap sormasınlar diye bacaklarından tutar, ağaçlara vura vura bıngıldaklarını patlatırlar.
Mesai ağırdır, vatandaş 12 saat kazma kürek sallar, üç beş saat uyku, gerisi eğitim ve propaganda. Kendi yazdığı saçmalıkları ezberletir, imtihanda bilemedin; çok fena, sıkarlar kafana!
Bunun için mahkemeye gerek yoktur, militanlar infazda inisiyatif kullanabilir rahatlıkla. Baktı hamile kadın, bir bahane ile girer kanına. Çünkü büyücüler cenine çok avuçla altın verir o coğrafyada.
Eşrafın malı mülkü alınır dipçik marifetiyle çalıştırılır pirinç hasadında.
Herkes aynı urbaları kuşanır, Mao serpuşu takar, kızıl poşu dolar boynuna.
Kitap, defter ve dinî eşya kesinlikle yasaktır. Çocuklar ağızları süt kokarken analarından koparılır kışlalara alınır, silahlı eğitim görür canlı bomba olurlar.
Pol Pot kendini ideolog sanır. Sınıfsız bir cemiyet kuracak, kapitalizmin izlerini silip numune olacaktır dünyaya.
Pastanelere, postanelere, parklara, yollara, otobüse ve tramvaya karşıdır. Hatta trafik levhalarına, motorlu vasıtalara... Öküz arabası çok biledir onlara.
Kendi büstlerini diktirtir, resimleri astırır, tarihin dönüm noktası “sıfır yılı” der buna.
Peki halkı çalıştırıyorsun da hani maaş?
Para olsa dükkân senin ama basılı banknotları yaktırmış ve Merkez Bankasını kökünden bombalatmıştır.
Artık ticaret takas yoluyla yapılacaktır. Al keçi ver pirinç o kadar.
Para olmayınca bahis kumar da azalacaktır hesapta.
Kızıl Kmerler takriben 2,5 milyon insan kırar. Zaten ülke 7,5 milyondur, üçte bir korkunç bir oran.
Mahkûmlara “Siz bize lazım değilsiniz” derler, “Yokluğunuz da kayıp sayılmaz!” Eli çapa tutamayanı mezara.
Tabipler öldürüldüğü için hastanelerin manası kalmaz, hoş sınıfsız tarım toplumunun ihtiyacı yoktur onlara.
Pirinç istihsali de azalır, fareler cirit atar ambarlarda.
Pol Pot bir dizi büyük sulama projesi başlatır, ancak kanallar istenen yöne akmaz, barajlar ellerinde patlar.
Olacağı budur, sen mühendisleri kırarsan...
Sanki bilgisayar oyunu, olmadı “game over”, sar başa.
Pol Pot sakin görünür, konuşurken itimat telkin eder muhatabına. Ama biraz sonra kafanızı kopartabilir o başka!
Nitekim Fransızlardan kalma bir lise binasını işkence merkezi yapar (Security Prison 21) başına Yoldaş Duc adlı bir pisikopatı koyar. Burada cinayet çeşitleri üzerine “bilimsel çalışmalarda” bulunurlar. Mesela Hindistan cevizi suyunu damardan verir, adamın ayarını bozarlar.
Dipçik, kırbaç, germe, bükme, parmak kırma, diş çekme, dışkı yedirme... Mahkûmlar CIA, KGB ve Vietnam ajanı olduğunu itiraf eder sonunda. Öyleyse Choeung Ek’teki ölüm tarlalarına.
Pol Pot bir konuşmasında Kamboçya’da “tek bir Vietnam tohumu” dahi bırakmadığını açıklar. Peki 300 bin Vietnamlı n’oldu o zaman?
Ardında 20 binden fazla toplu mezar bırakmıştır, gidip baksınlar. Kan döken elemanların deşarj olduğunu, neşe dolduğunu iddia eder, bırak eğlensin çocuklar.
Pentagon’u bile bataklığa çeken Vietnam ordusu için Kamboçya leblebi çekirdektir, savaş kurdu olmuşlardır vuruşa vuruşa.
Nitekim ülkeye yıldırım gibi girer ve sadece 13 gün içinde Pnohm Penh’i düşürür bayraklarını asarlar.
Pol Pot kuzeye kaçar, sığınır ormana. Artık pis bir kulübede yaşayan felçli bir ihtiyardır ama ABD ve Kızıl Çin onu muhatap alır ısrarla. Düşünün 1997’ye kadar 15 sene BM’de temsil hakkını elinde tutar. 1979 oylamasında Ankara da Pol Pot’un rejimini destekler. Aksi mümkün mü? Washington öyle buyurduktan sonra!
Malum, Vietkong Sovyet yanlısıdır, sakın Kamboçya’yı da takmasın ardına. Vatandaş ölmüş kalmış kimin umurunda?
Bugün benzer sahneleri Gazze’de görüyoruz, siyonistler ısrarla kadın ve bebek öldürüyor, ABD ve yandaşları mazlumun değil katilin yanında.
Başkan adaylarının gözü yaklaşan seçimde; vurulan hastaneleri, fırınları, okulları rahat rahat seyrediyorlar koltuklarında. ‘Pol Pot’lar bitti sanıyorduk, meğer onlardan ne çok varmış ortalıkta.
Pol Pot, Eastern Economic Review dergisiyle yaptığı mülakatta bazı hataları olduğunu kabullenir ama “kafatası dağlarına” sahip çıkmaz, cürmü Vietnamlılara yıkıp, yırtmaya bakar. “Vicdanım rahat” der özür dilemeye yanaşmaz.
Çember günden güne daralmakta, etrafı boşalmaktadır, örgüt liderlerinden Ta Mok onu ABD müttefiki Tayland’da ev hapsinde tutar. Radyoda yargılanacağını duyduğu gün ölü bulunur yatağında. (1998)
Kalp krizi mi geçirdi, zehir mi içti, orası muamma.
Bedenini yakar ortadan kaldırırlar. Keşke yargılanabilseydi, emsal olaydı siyonist haydutlara.
Şimdi külünün serpildiği alanda turist gezdiriyorlar iki dolara.
Para düşmanından para kazanıyorlar. Şu işe bak ya!