İstanbul’un kışları ve kuşları

A -
A +

Bakın bu eksi ikilere düşen havalarda iki santimetre kar için verilen tatiller doğulu çocukların canını sıkıyor. Onlar aylarca eksi yirmilerde ve dizlerine varan karla boğuşuyorlar. 

 

İstanbul’un kışları ve kuşları

 

 

 

Çocukluğum Ümraniye’de geçti, atmışlı yıllarda iyi kar yağardı Çamlıca yamaçlarına. Namazgâh ve Çakmak’ta tipi çukurları düzler, sahra çarşaf gibi olurdu âdeta. Bir basarsınız dizinize gelir, bir basarsınız belinizi aşar. Sizden önce birileri yürümediyse derinliğini bilemezsiniz asla. 

 

Kar yağdı mı fırınlar işi bırakır, bu yüzden üç beş günlük ekmek alınır istiflenirdi kenara. 

 

Vatandaş kış bitmeyecek zehabına kapılır, büyük bir telaşla bakkalları yağmalar. Bulgur, pirinç, bakliyat ve paket paket makarna… 

 

Zararı var mı? Yok. 

 

Amaaan nevalen olsun da kenarda… 

 

Bunlar biraz da tek parti yıllarından kalma alışkanlıklar. Sanki kıtlık başlayacak fiyatlar artacak. Kar beyazı “üç beyazı” düşürecek karaborsaya. 

 

İstanbul’un kışları ve kuşları

İSTANBUL NEÇİ, ERZURUM YAYLA

Beş kış da Erzurum’da geçirdim, orası cidden soğuk ve işler daha fazla. Kar yağdı mı çatıya çıkacak ahşap küreklerle sürüp atacaksın aşağıya. Kar bildiğiniz gibi değil. O pamuk öbekleri ıslanınca felaket ağırlaşırlar. Yağar donar, yağar donar, çatıyı çökertir sonunda. Ya da Allah muhafaza aşağı kayar, yayaların başına. 

 

Düşünün sabah arabanızın başına gelmişsiniz, baksanız ki tepesine buz düşmüş, camlar patlamış hurdaya çıkmış âdeta. 

 

Malum soğuk akülerin gücünü emer, marş basmaz. Zaten depodaki mazot da donmuş pelte olmuştur, akıcılığı kalmaz. Kamyoncuların tavaları vardır içine üç beş meyve kasası kırar yakarlar. Kartel ısınınca borular içinde yakıt harekete başlar. 

 

Ama siz bunu benzinli vasıtada yaparsanız iyi demezler. Bummm uçar, berhava!


ELHAN-I ŞİTA (Kış Nağmeleri)

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen kuş gibi karlar


DAM KÜRÜNECEK KÜRE!

Doğuda mahallî evler toprak damlıdır, birkaç çürük direk (ekseri kavak) üç beş yamuk hatıl tonlarca toprağı sırtlar. O toprak asla ıslanmayacaktır, yoksa akıtır. İhmal ederseniz ıslanır ağırlaşır iner başınıza. Bu yüzden karları sıyırıp atacak ve loğ denen taş merdanelerle toprağı sıkıştıracaksınız ki sızdırmaya.  
Kışın şebeke donar, genleşen buz boruları yarar iş açar başınıza. Onun için hareketi kesmeyeceksin, koy altına bir kova, bırak aksın damla damla. Yoksa pürmüzle ısıtacaksın, gönlü olur da açılırsa.

 

Erzurum’un suyu güzeldir, çayı kalite olur, yakut gibi parlar. Peş peşe içer içini ısıtırsın o soğukta. Kahveci sormaz bile boşalan bardağı biteviye doldurur, ha bire önüne koyar. 

 

Koca bir tepsiyle gelir “Agabeç açık isteyen kimdi?” Biri elini kaldırır, uzatır ona. “Ağabeç demli isteyen kimdi?” Biri elini kaldırır uzatır ona. Açıkla demlinin farkı yoktur aslında, kaşık da vermezler ve süzmezler asla.  

 

Dadaş çayı reddetmiş. Ev sahibi şaşkın “aaa niye ama?” “Kırkıncı bardaktan sonra çarpıntı yapir bana!”

 

İstanbul’un kışları ve kuşları

MAHRUKATÇILAR

O yıllarda İstanbul’daki vakıf arsalarının alayı mahrukatçıydı, henüz inşaat malzemesi ve oto yıkamaya dönmemişlerdi daha.

 

Kar düştü mü el ovuşturur, anasının nikâhını isterler, ıslak oduna. Meşeler yosun tutmuştur, yağmurda yata yata. İtiraz edemezsin iki çeki yerine bir alır soba arkasında kurutursunuz o saatten sonra. 

 

Gece boyu yanan sobalar, mangallar bazen devrilir yangın çıkar.  

 

1929 yılında 55 gün devam eden kar sokakları geçilmez eder, ne tren, ne vapur, Haliç bile donar. 
Bostancı, Beykoz, Bakırköy ve Sarıyer gibi kenar muhitlerle (!) irtibat kopar. Karadeniz’den boğaza tekne büyüklüğünde buzlar gelir, fotoğraf meraklıları üstüne sandalye atar, nargile keyfi yaparlar. 

 

Derken Tatavla’da (Kurtuluş) Aya Dimitri Kilisesi’nde yangın çıkar, evlere de sıçrar. Su yok ki atasın, hepsi donmuş, yüzlerce mesken telef olur o arada. 

 

Düşünün kurtlar Beşiktaş’a iner, çarşıyı basar, gasilhanedeki cesetlere sulanırlar. 
17 Ocak 1935 günü hükûmet emriyle kar topu oynamak yasaklanır. Fitne fesatlar içine buz koyabilir zira.

İstanbul’un kışları ve kuşları

MERMERLER KAYINCA

Rahmetli Enver Ağabey’in hatıralarından okumuştum 1954 Şubat’ı. Yetim kadrosundan Kuleli’ye gelecek leyli okuyacak. Elinde tahta bavul, Haydarpaşa’da iner, “Kuleli ne yanda” diye sorar. Bir kadıncağız Beykoz tarafına gitmek üzere taksi tutmuştur, “gel evladım” der, oturtur şoförün yanına. Nasıl kar buz, otomobil Çengelköy’e varır ama kaya kaya. 

 

İner baksa ki deniz bembeyaz. Meğer Tuna Nehri’nin getirdiği devasa buz parçaları Boğaz’ı tıkamıştır o sıra. 

 

Okulun mermer basamakları cam gibidir, basar ve kayar. Bavul bir tarafa, kendi bir tarafa. Kolu incinmiştir ya “sen sakatsın” deyip okula almazlarsa? Kanlı elini saklar ama nöbetçi Selahaddin Yüzbaşı’nın gözünden kaçmaz. Revire götürür sardırır, çay çorba getirtir, hâlini hatırını sorar baba şefkatiyle. 

 

Biliyor musunuz ömrü boyunca dua eder, o müşfik komutanına. 

 

 

MAHSUR KALANLAR

1963 kışı bütün dünyada sert geçer. İstanbul eksi 14’leri görür mesela. Yine elektrik su kesilir, aç kurtlar dolanmaya başlar. 

 

Edirne-İstanbul seferini yapan tren mahsur kalır, onları haberleştirmek için güçlü bir arazi aracıyla yola çıkan üç meslektaşımız Çatalca’da yolda kalır ve donarak hayatını kaybederler genç yaşta.

 

1987 Mart’ını hatırlayanlar vardır aramızda. Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası ile sıcaklık artı altıdan eksi üçe düşer bir anda. Kar sıkı yağar yer yer bir metreyi aşar. Yaklaşık bir ay kar buz kalkmaz. Arabalar tümseğe döner âdeta. Mektepler kapanır, odun, kömür, tüp ve ekmek zamlanır. Edirne’de iki bin araç yolda kalır. Tek şerit açılabilir neden sonra.

 

Yeşilköy Havalimanı da trafiğe kapanır. Kar yağışı iki hafta sonra dursa da çöp yığınları ortada kalır. Kaldırımlardaki buzu kaldırmak için iş makinesi lazımdır, kompresörlerle kırılır, damperlilerle taşınır.

 

İstanbul’un kışları ve kuşları

ÇATILAR UÇAR

2004 Ocak’ında iki basınç sistemi İstanbul üzerinde kesişir, kuvvetli rüzgâr çıkar. Direkler devrilir, çatılar uçar, tipi yolları kapar, insanlar vasıtalarında mahsur kalır. Elektrik ve su dağıtımı aksar. Boğaz Köprüsü’nün halatları hasar alır. 

 

İstanbul’da eskiden beri “bimekânlar” vardır, köprü altında yatarlar. Bir kaputa bürünür ağ yığınları ve halatlar arasına kıvrılırlar.

 

Bir kısmı alkol ve uyuşturucuya müpteladır, mekân gösterilse de girmez çatı altına. Kar ve buzun şakası yoktur donar, zaptiye marifetiyle toplatılır, götürülür spor salonlarına. Hiç değilse bir tas sıcak çorba...

 

İstanbul’un kışları ve kuşları

KARIN TATİLİ Mİ OLUR?

2012’de son 33 yılın en soğuk günleri yaşanır, elbette okullar tatil edilir, miniklere gün doğar. 
6 Ocak 2017 akşamı İstanbul’u kar ve karanlık bastırır. Rüzgâr şiddetlenir tipiye döner bir anda. Epi topu bir karış olur ama vapur seferleri iptal. Kalkması planlanan 610 tayyare seferi yapılamaz, yolcular havalimanında sabahlar.

 

Bakın bu iki santimetre kar için verilen tatiller doğulu çocukların canını sıkar. Onlar eksi yirmilerde, dizlerine varan karla boğuşurlar. Hem de aylarca.

 

26 Ocak 2022’de yine kar bastırır. Belediye hazırlıksız yakalanır bu defa. 

 

Metrobüs seferleri aksar, millet yayan yapıldak yollarda. 

 

Belediyeye ait kamyonlar ve İETT otobüsleri yaz lastiği ile çıktıkları için kayar, vatandaşın da canını yakar. O saatlerde Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İngiliz Büyükelçisi ile balık yemektedir Boğaz’da. 

 

Mevzu derin olmalı mutlaka. Yarasın paşama.

 

İstanbul’un kışları ve kuşları

ONLARI UNUTMAYALIM

Eskiden daha mı fazla kuş vardı ne? Karlı havalarda saka, ispinoz ve serçeler mahallelere sığınırlar. Sığırcık ve karatavuk sürüleri bulut gibi iner zemini karartırlar. Hayırseverler kuşların görebileceği yerlere ekmek ufalar, artan pilavları bırakırlar.  

 

Çatı aralarından hu çeken kumrular, cami avlularındaki güvercinler ve çığlıklanan martılar dört döner nasiplerini ararlar. 

 

Eskiden çocuklar kalbur altına tahıl bırakır uzaktan ipi çeker kuş yakalardı, açlıktan olacak hayvancıklar kuşkulanmazlar. Küçük avcı kuşu bir iki sever eliyle besler salar. 

 

Bu mevzuda hassasiyet yükseldi sanki, sadece kuşlar değil kedi, köpek hatta merhametimize sığınan tilkiler de boş dönmüyor sokulduğu kapılardan.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Burhanettin Boyalı26 Şubat 2025 00:19

Her zamanki gibi, başkalarına benzemeyen bir tarz. Yıllardır yazılarınızı takip eder istisnasız hepsini ilgiyle okurum. Yazılarınızda ben kendimi bulmadığımı söyleyemem.Size sağlıklar dilerim, sağ olun var olun.

nalan kırtepe23 Şubat 2025 03:07

çok güzel di yazınız