Dalgaların şlap şlap eteklerini yıkadığı Emîr Gune Köşkü göz alıcıdır, semt de onun adıyla anılır. Zamanla adı yuvarlanır, Emrgân’a bağlanır.
Biliyor musunuz, Emirgân’da 16. yy.a kadar ev köy yoktur. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşanın nişancısı Feridun Bey kıymetli bir memurdur. Ona ihsan-ı şahaneden bir arazi bağışlanır ki Baltalimanı’ndan başlar, İstinye’ye kadar.
Feridun Bey bir yazlık yaptırır. Bir kısmını da satılığa çıkarır. Meskûn olması metruk olmasından iyidir, çünkü az ötede (Tokmak Burnu’nda) korsanlar yuvalanır.
O günlerde İran Şahı Safi Doğu Anadolu’daki Osmanlıya sadık Kürt Beylerini sıkıştırır. Safevi ordusu Van’ı kuşatır. Diyarbekir ve Erzurum Beyleri Van’a yardıma koşar.
Şah Safi de Erivan Beyi Tahmaspkulu Han ve Kelbeli Han’ı da takviye yollar. Sayı üstünlüğü İrandan yanadır, diledikleri gibi at oynatırlar. Bilahare Sünni Kürt Mahmudi aşiretine saldırır, Adilcevaz’a doğru sarkar, havaliyi yağmalayıp dönerler Hoy’a.
Şah Safi ardından Nakdi Bey Şamlu’yu Azerbaycan’a yollar. Acıçay kenarında Kızılbaş ordusu ile Kürtler savaşır. Her iki taraf da zayiat verir yıpranırlar.
Hasılı Aras dolayları huzursuzdur ahali yarınına endişe ile bakar.
Van kalesi Diyarbakır Valisi Murtaza Paşa tarafından kurtarılsa da İran bölgeye yakındır. Revan Beyi Tahmaspkulu, eşik ağası Başıuğurlu ve Urumiye Hâkimi Kelbali Han tekrar saldırır. Osmanlı Kars’a çekilmek mecburiyetinde kalır.
1.Murad Han bizzat bölgeye gelir, nabız tutar. Revan’ı (Erivan) kuşatır (1635).
O sıra şehir Kaçar hanedanından Emirgûneoğlu Tahmaspkulu Han’ın elindedir. Padişahın şehri alacak gücü vardır ama anlaşmakta yarar görür, bayrağı kan dökmeden diker burçlara (8 Ağustos 1635).
Muhteşem bir merasimle huzura kabul edilen Tahmaspkulu Han, edebiyata olan vukufi yeti ve hoş sohbeti ile sultanın teveccühünü kazanır, Sünniliği benimser, aralarına katılır.
Tahmaspkulu tabiri kula kulluk etmeyen ecdadın kulağını tırmalar, ona Yusuf gibi hoşça bir isim takar, paşa yaparlar.
Ardından vezir payesi ile Halep’e yollanır. Eğitimi ve donanımı ile Beylerbeyi olacak çaptadır. Ancak müzik hastasıdır; aklı sazda, sözde, fasıldadır. Bakarlar olacak değil, İstanbul’a çağırır yakında tutarlar. Ahırkapı’da bir saray, Kâğıthane’de bir çiftlik ve Boğaz’da bir köşk sunarlar. Dalgaların şlap şlap eteklerini yıkadığı Emîr Gune köşkü göz alıcıdır, semt de onun adıyla anılır. Zamanla Emirgân olur yuvarlana yuvarlana.
Emîr Gune oğlu yükselme istidadı olan bir devlet adamıdır ama yanlış yapınca gözünün yaşına bakılmaz. İbrahim Han’ın emri ile ortadan kaldırılır (1641).
İranlılar da sultan hakkında tezvirata başlarlar, deliliğinden dem vururlar.
Eğer Acemler kötülüyorsa değerli bir padişahtır mutlaka.
I.Abdülhamid Han zikrolunan arazide merhum şehzade Mehmed ve annesi Hümâşah Kadın hatırasına cami, çeşme, hamam, değirmen ve fırın yaptırır, dükkânlar açtırır sıra sıra.
Emîr Gune Köşkü, bilahare Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Şeyhulislam Mirza Hoca, Mehmed Salim Efendi, Şeyhülislam Vassaf Abdullah, oğlu Esad Bey, torunu Mehmed Şerif gibi eşrafı ağırlar.
Rumelihisarı gümrüğünü de buraya taşırlar, bir Boğaz köyü şekillenir mıntıkada.
III. Selim devrinde hayli değer kazanır. Cumaları mesireciler akar âdeta.
1.Mahmud Han zamanında zimmet halifesi, defterdar, kadı, surre emini, müderris gibi devlet erkânı Emirgan’a yerleştirilir. Bir Nakşibendî dergâhı açılır ayrıca.
Derken Hıdiv İsmail Paşa Tokmak Burnu’nda saray inşaasına başlar. Koruyu parka çevirir ve semtin çocukları için iki rüştiye ve küçük bir hastane yaptırır.
Abdülmecid Han ise Meydan çeşmesi ile muvakkithane yaptırır (1844). Kitabe metnini devrin şairi Sadık Ziver Paşa yazar, hattat Mehmed Rıfat geçirir taşa.
Derken Mümtaz Kadın Efendi’nin kalfalarından Rengigül Hanım şirin bir şadırvan bağışlar (1904).
Meydandaki Çınar’ın gölgesine peykeler atılır, şuera, udeba, ulema buluşur altında. Boğaz rüzgârı kadroludur zaten mekândan ayrılmaz. Muhabbete meraklılar her geçen gün artar ve bir edebiyat mecmuasına nüve olur “Çınaraltı” neşre başlar.
1933-34 arası semtlerin ve sokakların adı değişir. Emirgân’a da “Uluköy” adı verilir ama halk itibar etmez, zemin bulmaz.
1958’de Şerif Abdullah Paşa Yalısı’nın haremlik kısmı yola katılır, selamlık bir başına kalır.
Semtin suyu bol ve lezizdir, adım başı çeşmeye rastlanır. Kanlıkavak memba suyunun yeri ayrıdır.
Aklınızda olsun; tatil günleri hayli kalabalıktır. Hafta içi sakin, hani dükkân sizin derler ya.
Yıllar geçer Abdülaziz Han, Emirgân Korusu’nu Mısır Hidivi İsmail Paşa’ya ihsan eder bu defa. Hidiv, bülbülleri ile tanınan yamaca renkleri ile anılan üç köşk yaptırır: Sarı, Pembe, Beyaz.
Paşa’nın vefatından sonra varisi Sarvet Lütfi Tozan’ın mülkiyetine geçen koru, İstanbul Belediyesi tarafından satın alınır, halka açılır. Hem İstinye Koyu’na hem de Boğaziçi’ne bakar. Tepede iki gölet, su aynaları, patikalar, merdivenler, mağaralar... Gezilesi mekân.
Bahçede bilhassa kozalaklı ve iğne yapraklılar baskındır. Fıstık çamı, kızılçam, Halep çamı, kadife çamı, ağlayan çam, sahil çamı. Avrupa ladini, mavi ladin, konik ladin, Lübnan ve Himalaya sediri, yalancı servi, kızıl yapraklı kayın, mavi atlas, porsuk, çınar, dişbudak, akçaağaç, at kestanesi, gülibrişim, gürgen, çitlembik, mahlep, erguvan, fındık, sabun ağacı, sarısalkım, morsalkım, karayemiş (tafl an), defne, kurtbağrı, alev ağacı, ateş dikeni, alıç, dağ muşmulası, Malta eriği, akkavak, yabani kiraz, zakkum, salkım söğüt, gümüşi ıhlamur, akasya, manolya... Ayrıca nadir rastlanan Japon meşesi, mabet, kaymak ağacı, su sediri, sahil sekoyası, kâfur görebilirsiniz orada.
Mimar Kadir Topbaş devrinde düzenlenen lale festivalleri ile İstanbul ve hassaten Emirgân yer bulurdu dünya basınında. Keşke yine yapsalar, bedava reklam!
Bir zamanlar Süleyman Re’fet Paşa ve hanımı Fatımatüzzehra’nın yaptırdığı konak, Musevi Misak, M. Reşid Paşa’nın eşi Adile, Mısırlı “küçük” Mehmed Ali Paşa, Mustafa Nâilî Paşa, Maksudzade Simon, Hıdiv İsmail ve Hıdiv Mehmed Tevfi k Paşa’ları ağırlar. 1884 yılında II. Abdülhamid’in fermanıyla Maliye tarafından satın alınır ve sefarethane yapsınlar diye sunulur Karadağ’a.
1913’te geri alınan binada Sultan Mehmet Reşad’ın torunu Behiye Sultan kalır, son sahibi Hidiv İsmail Paşa olur. Torunu Prens Mehmed Ali Hasan bu yorgun binayla uğraşmaz, yıktırır. İtalyan mimar de Nari’ye bir köşk yaptırır (1925). Aile uzun yıllar burada barınır. Mehmed Ali Hasan’ın vefatı üzerine (1945) oğulları köşkü, Hacı Ömer Sabancı’ya satar (1951), hatta içindeki eşyaları da bırakırlar. Hacı Ömer 1952’de Mahmut Muhtar Paşa’nın Moda’daki konağından bir at heykeli satın alır, bahçesine koyar. Adı Atlı Köşk’e çıkar.
Gerek Hacı Ömer gerekse de Sakıp Ağa antikaya meraklıdırlar. Şeyh Hamdullah, Kazasker, Hafız Osman, Hattat Rakım gibi ünlü sanatkârların hatlarını toplarlar. Alt katta ise Osman Hamdi, Şeker Ahmed Paşa, Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya, İbrahim Çallı, Fikret Muallâ, Fausto Zonaro ve Ivan Ayvazovski gibi ressamların tabloları asılıdır duvarlarda.
1998’de ziyarete açılır SSM (Sakıp Sabancı Müzesi) adıyla.
Şehir hatlarının emektar vapurlarından Emirgân; Hollanda, Kinderdijk’te L. Smith & Zoon tersanesinde yapılır (1951). Akranlarından küçük ve dardır (34,70 metre boyundadır) 300 yolcu alır.
İki dizel motorludur ve çift uskurla tahrik olunur. Beşiktaş adlı bir eşi daha vardır.
Giriş çıkışı dik basamaklıdır, kullanışsızdır. Uzun yıllar Boğaz hattında ve Adalar-Bostancı arasında çalışır.
Servis dışı kalınca satılır, lokanta yapılır.
İrfan Özfatura'nın önceki yazıları...