Maccabi, bir semt ismi değil, Seleukoslara karşı savaşan gerilla lideri.
İlki İstanbul’da kurulan siyonist cemiyet, ağırlandığı vatana ihanet etti.
Avrupalı Yahudiler geçtiğimiz asır, karanlık şehirlerde, sefil gettolarda yaşar, güneş yüzü görmez, itilir kakılırlar. Sesleri fısıltıya döner, müstear isim kullanırlar.
Hristiyanlar onlardan hazzetmez, çünkü Hazret-i Meryem ve İsa aleyhisselam hakkında hoş olmayan şeyler konuşurlar.
İspanya’da yok edileceklerdir, Bayezid Han gemileri yollar, leventlerimiz alır, getirir. Osmanlı iş verir, aş verir, yer gösterir.
Karikatürcüler Yahudileri sıska ve kambur çizer, kısa kol, sivri sakal ve pörtlek göz yakıştırır, fıkralar uydururlar Salamon’la Mişon’a. Halk arasında düztaban oldukları söylenir, nereden biliyorlarsa ve hem ne gibi bir mahsuru varsa.
Avrupa Yahudileri bu antisemitik havadan yorulur, devlet peşinde koşmaya başlar. Osmanlıda baskı görmez, aşağılanmaz, kendilerini saklama ihtiyacı duymazlar.
Dünyada rahat yaşadıkları 4 şehir vardır, İzmir, Selanik, İstanbul ve Bursa. Ticaretlerini yapar, mekteplerini kurar, çarşıda pazarda İbranice konuşurlar.
Hatta o rahatlıkla gelir “Filistin’de bize yer verin” talebinde bulunurlar.
Karşılığında bütün dış borçlarımızı ödeyecek, Avrupa’da lehimizde haber yapacaktırlar. Abdülhamid Han net konuşur: “O topraklar kanla alındı, parayla satılmaz!”
Bakar bunlar ısrarcı, Fillistin arazilerini ve Irak’taki neft havzalarını kendi parasıyla satın alır tapuları elinin altında tutar. (Şehzade iken büyük servet kazanmıştır Avrupa borsalarında.)
İlerleyen yıllarda ittihatçılar sultanın malına mülküne el koyar, mirasyedi edasıyla dağıtırlar.
Biliyorsunuz Birleşik Krallık sömürgecilikle semirir, 5 kıtaya yayılıp güneş batmaz bir imparatorluk kurar. Tefecilik ile deli para kazanan Yahudiler (Bilhassa Rotschildler) Londra ile iyi geçinir, münhal bir toprak parçası isterler. Akıllarından Kıbrıs ve Güney Afrika geçmektedir. İngilizler “beeelki” der, “Uganda!”
Halkı olmayan bir yurda, yurdu olmayan bir halk yerleşecek, dengeler oynayacaktır kara kıtada. Yerlilerin varlığı mı? Hiiiç mühim değildir, henüz insandan sayılmazlar daha.
Bu fikir 6. Siyonist Kongresi’nde kabul görür. Lakin Herzl’in ölümünden sonra (1904) siyonistler arasında münakaşa çıkar, aşırılar “Uganda değil Filistin” der, tavır koyar.
7. Siyonist Kongresi’nde (1905) Filistin diyenlerin sayısı artar ve Uganda mevzuu rafa kalkar. Filistin boş değildir oysa, Hazret-i Ömer devrinden beri yerleşen bir halk vardır orada.
Bunu onlar da bilir ufak ufak hazırlanırlar savaşa.
Nasıl?
Sporla!
Şöyle: Diasporadaki siyonist patronlar jimnastik salonları açar. “Muscular Judaism” sloganına sarılıp vücud yapacak, kendilerini gösterecektirler cihana. Spor birlikleri, Bar-Giora, Samson ve Maccabi gibi Mitolojik kahramanların adlarını taşır.
O yıllarda Friedrich Ludwig Jahn tarafından geliştirilen “Turnen” jimnastikleri güçlü çevik Alman gençleri yetiştirmekte, cepheye hazırlamaktadır açıkça.
Çek milliyetçileri ise marş ve bayrak hayallerini “Sokol hareketleri” ile zinde tutar.
Bugün birçok Maccabi Kulübü var ama ilki 8 Ocak 1895’te Alman ve Avusturya siyonistleri tarafından kurulur: “Israelitische Turnverein Konstantinopel” adıyla.
Nerede?
İstanbul’da!
Kulübün başkanlığına Bulgar asıllı Moritz Abraham getirilir, yardımcılığını ise Duyun-u Umumiye’den Zifer Efendi yapar.
Yıllık 36 liraya Goldschmidt Mektebinin salonunu kiralar, azalardan sadece 2,5 kuruş alırlar. Önce jimnastikle başlar, bilahare güreş, bisiklet gibi dallara atlarlar.
Filibe’de “Gibbor-Samson”(1897), Berlin’de Bar-Kochba (1898) açılır ardından. VI. Siyonist Kongresi’nde (Basel) Orta Avrupa kulüpleri “Judische Turnerschaft” şemsiyesi altında toplanır.
Osmanlı Yahudilerinin II. Meşrutiyet ilanında (1908) ciddi bir rolü vardır, devlet kademelerinde dostlar edinir, iş yaptırmakta zorlanmazlar.
İttihat ve Terakki ile önemli mevkilere gelir, makam sahibi olurlar. Abdülhamid Hanı hal edenler arasında Selanik Mebusu Emanuel Karasu da (Danone yoğurtlarını kuran İzak Carasso’nun dedesi) vardır mesela.
Her Yahudi siyonist değildir, nitekim Hahambaşı Haim Nahum ve Alliance Israelite Universelle, Maccabi’ye yanaşmaz o sıra.
Sonra?
Sorma!
Maccabi resmiyete geçtikten sonra Hasköy, Ortaköy, Balat, Sirkeci ve Kuzguncuk’a demir atar, yeni salonlar açar.
Cemiyetler Kanunu menetmesine rağmen ırkçılığa devam.
Halep ve Kudüs şubeleri açılırken mahallî idare tereddüt yaşar, Dâhiliye Nazırı girer araya “tamam bende” der, “ilmühaber şartı arama!”
Beyoğlu Mutasarrıflığının takibatına göre Maccabi Başkanı Moris İbramoviç, Avrupa’ya sık gitmekte efkâr-ı siyasiye-i fesadiye ile uğraşmaktadır. Cemiyette siyonist lideri David Wolfshon’un resmî ve mavi-beyaz siyonist bayrağı asılıdır.
Bir kere 2,5 kuruş toplamakla masraflar karşılanmaz, mutlaka destek veren birileri vardır arkasında.
Yahudilerin kesif yaşadığı Balat’ta aşikâre toplanır, Osmanlıdan ayrı bir millet-i Museviye hissiyatı veren “Hatikvah” (umut) marşını söylerler şamatayla.
Maccabi bilahare kapısını kadınlara ve çocuklara açar, geziler düzenler, talebelere gece mütealaları, dans, müzik, piyesler, konferanslar...
Bu arada gençlere Herzl’in “Altneuland” (Eski-Yeni Topraklar) kitabı okutulur, seyahat notları, fotoğraflar, bilumum resim ve harita. Filistin ilgisi yüksek tutulur daima.
Yahudi siyasetçiler İttihatçı liderlerle samimi olduğu için cemiyet hakkında düzenlenen raporlar işleme alınmaz. Halbuki Rus Çarı Odessa’daki kulübü mahsurlu bulup kapatır, mensupları yakapaça Sibirya’ya!
Osmanlı, Trablus ve Balkan Savaşlarında kan kaybedince Maccabi üç beş parça sıhhi malzeme yollar, iki teyze de hemşire olur Kızılay’a. Sadakatlerini ispatlarlar sözüm ona. İttihat Terakki o kadar saftır ki gün doğar adamlara.
Nitekim Berlin’deki Maccabi konferansında (1913) Filistin’e grup gezileri düzenleme kararı alırlar. Hatip Joseph Niego savaş çağrısı yapar. Artık festivallere tektip kıyafet ve yanaşık düzenle çıkar, göz alıcı hareketlerle alkış toplarlar. Babıali de duyurur sağa sola.
1. Cihan Harbinde Osmanlı siyonistleri bekle gör siyasetine yatar. Lakin Avrupa’dakiler karşı safta yer alır. İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı Ben Gruion Siyon Katır Birliğine katılır, Çanakkale’de İngiliz’in değirmenine su taşır.
Maccabi savaş boyunca göze batmaz, bilahare hızla büyür sınırları aşar. On ülkeden iştirakle gerçekleşen müsabakalarda siyonizm reklamı yaparlar.
Balfour Deklarasyonu yayınlanınca (1917) maskeler çıkar, Filistin’e akın başlar.
Yıl 1930. T.C. zikrolunan cemiyeti kapatır. Buna rağmen “1932 Tel Aviv Maccabi Oyunları”na katılırlar.
Abdülhamid Han memleketi yıllardır sanayi devrimine hazırlamaktadır. Bunun üç ayağı vardır: 1-Ulaşım. 2- Ham madde 3- Yetişmiş insan.
Hasılı demiryolları ve limanlar yapılır, demir, bakır, kömür ve petrol zaten topraklarımızdadır. Ulu Hakan bıkıp usanmadan yüksek okul açar, tabipler, baytarlar, mühendisler, mimarlar sahaya çıkar. Başarılıdırlar da, düşünün Pastör’den sadece 15 gün sonra çiçek aşısını bulurlar.
Gelgelelim İttihatçılar oyuna gelir, akıl almaz bir maceraya kalkışır. Almanın yanında durunca, İngiliz, Fransız, Sırp ve Ruslar üstümüze çullanır. Bilahare Yunan, İtalyan, Roman, Portekiz ve Amerika da çıkacaktır karşımıza.
Çanakkale’de ölenlerin kahir ekseri yedek subaydır, memlekette ziyalı kalmaz. Raylar sökülür, gemiler batar, limanlar istasyonlar sabotaja uğrar.
İşin acı yanı subaylarımız siyasete bulaşır, akılları cephede değil yeni teşkil edilecek kabinededir, telgraf başından ayrılmazlar.
General Allenby, Filistin Cephesinde namağlup diye tanıtılan komutanlarımızı yener, bir daha yener, sonra bir daha. Gider Selahaddin Eyyubi’nin sandukasını tekmeler hatta.
Adamda kibir tavan, kolay mı Nablus’tan girip Halep’ten çıkmış, dayanmış Toroslar’a.
Sadece Suriye, Filistin cephesinde 230.500 Mehmetçik kayıp (şehadet, esaret, hastalık vs). 360 top, 800 makineli, 200 kamyon, 44 otomobil, 89 lokomotif ve 468 vagonu bırakırız düşmana (Vikipedi).
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır, kanla sulanmadıkça terk olunmaz!”
Ki İngiliz ordusu yenilmez değildir, sadece 2 yıl evvel topyekûn esir alırız Irak’ta (Kût’ül Amâre-1916)...
Devam ediyorlar hâlâ...
Maccabi hâlihazırda Mossad eliyle korunuyor, maçlara asker götürüp, cıngar çıkarıyor. Utanmadan “Gazze’de okul yok, çünkü çocuk kalmadı” şeklinde marş söylüyorlar.
Daha evvel siyasi duruş gösteren takımlar oldu, olacaktır da ama bebek katliamına alkış tutacak kadar alçalanı duymadım daha. Orta Doğu’nun ortasında olmalarına rağmen Avrupa liginde oynuyorlar, çünkü Asya liginden kovuldular. Her maçları olay (Yunanistan, Hollanda, Fransa...) Korkak UEFA ceza vermediği için şımarıyor, huzuru bozuyorlar.
Yani Beşiktaş’ın ne hatası var da şimdi tarafsız sahada...
Avrupa’da da istemiyoruz gitsinler Amerika’ya...