Şahabeddin Arvas yarım asırlık saat ustası, bu olmaz denen saatleri çalıştırmaktan zevk alıyor.
Van Hazret-i Ömer Camii altındaki pasajda küçük bir saatçi dükkânı. Burada artık sayıları çok azalan ustalardan biri var; “Şahabeddin Arvas”. Takriben yarım asırdır icra-i sanat eyliyor, hem hemşehrilerininkini hem de uzaklardan yollanan saatleri tamir ediyor.
Bu merak nereden geliyor diye soruyoruz anlatıyor:
-Sanırım genlerimizde var. Dedem Osmanlı zamanında saatçilik ve kuyumculuk yapan bir sanatkârdı. Dayım da ondan aşağı kalmadı. Bize de büyüklerimizden sirayet etti. Ailemizde genç yaşlı herkes saatten anlar. Ben yetmişli yıllarda başladım, kopamadım.
Saatler de değişmiştir bu arada
-Sorma. Önceleri kurmalı mekanik saatler vardı ‘Singer’ler, ‘Nacar’lar, ‘Hislon’lar. 1980’li yıllarda otomatikler çıktı. Kolunuz hareket etsin kâfi, asla durmaz. Hassastırlar, usta ararlar. Otomatik kurmalıların tamirini yapan pek kalmadı, uzaklardan kargoyla yolluyorlar bana.
Ya pilliler ne zaman?
-1990’lı yıllarda piyasayı dijitaller sardı. Ben hem onları hem hesap makinelerini tamir ederdim. Doğuda yoktu başka. Yaşım 68, bakın bu ufacık dükkânda dört çocuğumu okuttum, 8-10 ülke gezdim ve hacca gittim elhamdülillah.
Bazı saatlerin kasası okkalı onlar daha mı sağlam?
-Bize ‘İriler mi makbul küçükler mi?’ diye çok sorarlar, moda bizim işimiz değil, saatçi kaliteye bakar, uzun ömürlü mü değil mi? Alanı memnun eder mi, üzer mi yoksa? Ben inceleri severim o başka.
Peki ikinci elden saat alanlar, neye dikkat etsinler?
-Kaliteli saat tezgâhta gezinmez; altın altındır, düşmez pazara. Bence saati saatçiden alın, bakımını da yapabilecek olandan.
Saatlerin bakımı da mı var?
-Elbette, bilhassa otomatik saatler beş senede bir elden geçirilip yağlanmalı.
Kullanmıyorsak da mı?
-O daha kötü, sen kenarda yatandan kork, çalışana bir şey olmaz.
Diyelim çok saatim var sıra gelmiyor, saatler nasıl saklanmalı acaba?
-Sakın poşete koymayın, kapalı yerde tutmayın! Onların da soluğa ihtiyacı var, bırak hava alsınlar.
Saatin ömrü var mıdır?
-Olmaz mı? Mesela kurmalı saatler 70-80 yıl yaşar. İtinalı bir üretim ise asrı aşar.
Peki pilli saatler?
-Onların ömrü taş çatlasın 20 yıl, ister kullan, ister kullanma. Bana “Abi senin taktığın piller çok dayanıyor” diyorlar, pil takmanın ustalıkla alakası yok, ben üretim tarihine dikkat ediyorum, neticede raf ömrü diye bir şey var. Saatler de öyle sonunda. Hatta çamaşır makinesi ve buzdolapları da...
Eski saatlerde 19 jewels 21 jewels yazardı. Neydi onlar?
-Onlar taş sayısı. İyi saatlerde taşlar yakuttur, çarklar üstüne oturtulur, bir nevi rulman. Taş metal gibi değildir aşınmaz. Zenith, Omega, Tissot, Longines, Rado ve Oris gibi markalar değerli taş kullanırlar.
Peki taşsız saat olmaz mı?
-Olur da yolda koyar, piyasada ‘tel maşa’ derler ona. Şimdi taklitler çok arttı, üç beş dolarlık saatlere marka yazılıyor. İçlerindeki makineler otuz kırk sent civarında.
Saati sakınmalı mı?
-Elbette. Meslek icabı çekiç balyoz kullanan, kolundan çıkarsın, makine darbe alır yoksa...
Pilli saat kullananlar da mı?
-Evet, ona da zarar, şase yapar.
Peki deniz?
-İnsan denize niye saatle dalar? Randevusu mu var da suyun altında!
Ama waterproof yazıyor.
-Yazıyor da birçoğuna su sızıyor. En sıkıntılısı da kauçuk eldiven. Laborantlar, hemşireler, doktorlar saati terli bileklerine takıyor, eldivenle hapsediyor nefes aldırmıyorlar.
Sahi biz niye saat yapamadık?
-Kim demiş yapamadık diye. Osmanlı saatçileri Avrupa’dakilere fark attı; emîrlere, krallara layık saatler yaptı. Mesela Tekirdağlı Ahmet Eflâkî Dede büyük bir usta. Kendisi Halvetiyye meşayıhından Seyyîd Hâmid Kırîmî Efendi’nin oğlu. Henüz 18 yaşında İstanbul’a geliyor, Yenikapı Mevlevihanesinde çile çekip derviş oluyor (1825). Felekiyyat (astronomi) ilminde çok derin, ismindeki “Eflâkî” lakabı da oradan geliyor. Abdülmecid Han onu 2. Mahmud Han Türbesi’nin muvakkithanesine tayin ediyor. Orada bizzat imal edip Padişah’a sunduğu saat (1847) ayda bir kere kuruluyor. Mamulleri Avrupa fuarlarında sergileniyor, Kraliçe Victoria hayran kalıyor. Şu an elde kalan birkaç eseri müzelerde saklanıyor.
Bir de hatıra alsak. Hani ‘hiç unutmam’ derler ya...
-Hiç unutmam yıllar evvel dükkâna oğlumu bırakmıştım; birisi arızalı saat getirmiş, çocuk da almış dalgınlıkla kutulamış kaldırmış yenilerin yanına. Adam geldi saat yok. Nasıl oldum anlatamam, dedim hangi saati beğeniyorsan al. Bin liralıksa on bin liralıkları çıkardım. “Yok” diyor, “Benimkini bulun illa.” Araya esnaf arkadaşlar girdi, saatten anlıyorlar, ‘Bu seninkinden kat kat pahalı’ dediler, ‘Hiç düşünme al’. Hâlâ mırın kırın edince üstüne para verdim ayrıca.
Saatin devri bitti mi?
Soruyoruz saat satışları azaldı mı? Malum şimdi arabada bilgisayarda, telefonda her yerde saat var.
Siz yatınızı, katınızı kolunuza takabilir misiniz? Hayır. Hâlbuki iyi bir saat hem zevkinizi, tarzınızı temsil eder hem statünüzü ve varidatınızı.
Geliyor düğün alayı…
Eylül-ekim düğün mevsimi malum. Van çarşılarında allı pullu kumaşlar dikkat çekiyor.
Bizim fistan kültürümüz köklü ve eskidir, İran ve Irak’ta da aynısını görebilirsiniz. Yalnız seneden seneye renkler değişir. Eskiden parlak ve canlı kumaşlar tutulurdu şimdi sadeleşti. Bilirsiniz; hanımlar başkasının dolabında, sandığında olmayan renkleri seçer, yeniliği severler. Mesela bu sene kiremit rengi, saks mavi, yağ yeşili ve pudra pembe önde. Cizre bölgesi ise beyaza bayılır. Kadınların asla vazgeçemeyecekleri renk siyahtır, âdeta âşıktırlar.
Peki siz elbisesine baktığınız zaman gelen kız mı, dul mu, evli mi, nişanlı mı anlar mısınız?
-Bunca yıldır mesleğin içindeyiz kimin ne giyeceği aşikâr. Gelinler göze batan şeylerle çıkar, damadın kız kardeşleri de aşağı kalmaz, gençler şatafattan hoşlanırlar.
Pısmam (emmi oğlu) dotmam (amca kızı) pahalı şeyler giyinip kuşanmaz.
Malum bazı kadınlar zor beğenir, ben on defa gelip kumaş değiştirenleri bilirim. Sesimiz asla çıkmaz. Yanındakiler usanır biz güler yüzle karşılarız her defasında.
Burada kız isteyen 20-30 kat kumaşla kapı çalmaya hazırlansın. Bazıları güpürlü, bazıları yollu sever. Empirmeler pamukludur; nem emer, rengi ve deseni çoktur, her zaman prim yapar. Hasılı bizde hanımlar kıymetlidir, el üstünde tutulurlar, bi’ istedikleri iki olmaz.
Çok güzel, saat sever olarak keyifle okudum. Abiye selamlar olsun inşallah yolumuz düşer