Futbol yetenek işi. Yönetmek de, oynamak kadar kabiliyet istiyor. Tecrübe, şans gibi faktörler hep ikinci planda; yetenek şart. Aksini söylemek için cahil olmak gerek; buyurun Mourinho, hemen yanında Rijkaard! Mourinho'nun hikâyesi malûm, futbol oynamadan zirveye çıkmış eski bir tercüman. Futbolun altın çocuklarından Rijkaard ise Hollanda Milli Takımı'nın ardından ikinci ciddi görev yeri Barcelona'da kendisini ispatlamayı başardı. Çok kötü başladığı, yerden yere vurulduğu, kovulmanın eşiğine geldiği ilk sezonunu bile ikinci sırada tamamlamayı başardı (2003-04 Valencia'nın 5 puan ardında) ve sonra gelsin kupalar... Tecrübe mi, şans mı, yetenek mi? Cevap sanırım "Ben buradayım" diye bağırıyor! Ancak kadrolardan, imkânlardan dem vurmak isteyen arkadaşlar olabilir. Öncelikle, Mourinho'nun UEFA Kupası'nı, hemen sonra Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanan Porto'su, rakiplerinden tecrübeli ya da zengin değildi. Hele yıldızlar topluluğu hiç değildi! Buna rağmen devleri devirmeyi bildiler, araya Portekiz Lig ve kupa şampiyonluklarını serpiştirmeyi ihmal etmeden hem de! Aynı Mourinho, gittiği yıl şampiyon yaptığı Chelsea'yi tam 50 yılın ardından Premier Lig'de zirveye taşıdı. Maviler, ne Arsenal'di ne de Manchester United. Köklerinden ziyade, paraları vardı. Yetenekleri topladılar ve bir araya geldikleri yıl tecrübeyi bir kenara koyup şampiyon oldular. Keza Rijkaard'ın da işi kolay değildi. Takım son şampiyonluğunu 98-99'da almıştı ve tek rakibi Real Madrid de değildi. Ama o da Mourinho'nun yolunu izledi, hem de Portekizlinin Chelsea'de yaptığının fazlasını başardı. Tüm bunlara rağmen bahane üretecek olanlar için yakın çevreden detay yapalım. 4-4 biten Antalya-Beşiktaş maçında, Tigana mı Vural'dan tecrübesizdi, yoksa siyah-beyazlı yıldızlar Antalyalılardan mı? Kimin daha çok imkanı, hangi kulübün daha çok parası ve taraftarı vardı? Cevaplar birbirini kovalıyor ve Antalya'nın başarısı ön plana çıkıyordu ki; onlar beraberliğe sevinmiyorlardı bile! Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, ama sonucu, "Futbolda başarı öncelikle yetenek ister" tezini doğrulamak için çok da kurcalamaya gerek yok. Yetenekli olan, çalışan, takım olmayı başaran zirveye çıkar. Zafer de onundur, şan da. Ama birileri, "güneşe ay demek istiyorsa" bu onların sorunu! >0-0'a puan vermeyin! Benim mevcut puan sistemine itirazım var. Kazanan 3 puan alıyor, kaybedenin eli boş kalıyor. Buraya kadar kabul. Beraberliklerde 1'er puan alıyor takımlar, diğer 1 puan ise havaya karışıyor. Buna da "kısmen" tamam. Yani puanlar paylaşılsın, ama neden 1 puan kaybolsun. Nereye gidiyor o puan? Hem golsüz beraberliklerden nefret ediyorum ben. Futbolun en büyük coşkusu golse, 0-0 biten maçta puan vermek niye? Gol oranını artırmak için kural değişiklikleri yapan, arayışlarını sürdüren FIFA bunu dikkate almalı. 0-0 biten maçlarda kimse puan almasın. Ya da bu maçlarda 1'er puan verilsin de, gollü beraberliklerde takımlar 1.5'ar puan alsın. Ne bileyim yahu, otursunlar, düşünsünler, bir uygulama getirsinler. Kurtarsınlar milleti 0-0 işkencesinden.