Hep doluyu görenlere bardağın bir de diğer tarafı olduğunu hatırlatayım istedim. Konu pek tabii ki Milli Takım. Soru da, "Başarılı mı, başarısız mı?" Herkes kendince bir yorum yapıyor ve fikrini karşıtlarına hakaret boyutunda saldırarak savunmayı marifet sayıyor. Özellikle de "Milli Takım'ın iyi oynadığını" savunanlar ki; Macaristan maçı baz alındığında Fatih Terim dışında iki, bilemediniz üç kişidir bunlar; "Milli Takım iyi oynamadı" diyenlere hakaret etmeyi milliyetçilik bellemiş durumda. Moldova galibiyeti de onlar için zıvanadan çıkmaya iyi bahane oldu doğrusu! Öncelikle konu dahilinde yazan, çizen, fikir beyan edenler içinde "unutanlara" şunu hatırlatmakta fayda var; "Hepimiz Türküz ve bu takımın başarısı için bir şeyler yapma gayretindeyiz. Kimse düşman değil, kimse çıkar peşinde değil. Ortada bir hata varsa bu da bilinçli yapılmış değil!" Bu hatırlatmayı yapmak durumunda kaldım, çünkü bazı ifadeler haddini aşmaya başladı. Kraldan çok kralcılar, körü körüne Terim'i savunmayı icap bildiler ve yaptıklarından hicap duymadılar. Gerçi kızmamak, kırılmamak gerek, belki hiç duymamışlardı bu kelimeyi! Neyse efendim, soruyorum şimdi: - Yaş ortalaması 26.5 olan takım genç midir? Bu takımın en gerisindeki adam 33, en ucundaki adam 35 yaşındadır! Oyuna dahil olan yedeklerin yaş ortalaması da 27.6'dır. Gençlik bu mudur? - Orta sahadaki boy ortalaması 1.70'i zor bulan bir takımın başarılı olduğu nerede görülmüştür? ("G.Saray" diyenleri duyar gibiyim. Onlara, "istisnalar kaideyi bozmaz" deyip geçebilirim ama biraz daha belden aşağı vurup, "Hagi gibi bir adamınız var mı?" diye sormayı tercih ediyorum!) - Her zaman yendiğin Moldova'yı (52 federasyonun bulunduğu UEFA'da 33. 205 üyeli FIFA'da 107. sırada) yenmek destan yazmak mıdır? Maç öncesi "Kazanır mıyız?" endişesi taşıyanlar, "Zor maç olur" diyenler, bugün "Nasıl da ezdik" diye kendilerini tatmin etmekte değil midir? Bugün Malta, Macaristan, Moldova galibiyetlerine ki; sonuncusunu bir yana koyarsak ilk ikisinde sergilenen futbolu da gördük, "zafer, destan" demek, geçmişteki gerçek başarılara ve gelecekteki muhtemel zaferlere gölge düşürmez mi? Bu maçlara "destan" diyenler, dünya üçüncülüğüne ne demektedirler? Yarın Yunanistan deplasmanında kazandığımız takdirde bu zatlar yeni kelimeler mi türetecektir? - Hakan Şükür'ün kırdığı rekorlar tartışılmaz. Moldova'ya attığı gollere de ancak şapka çıkartılır. Ancak, 35 yaşını doldurmuş bir golcü ile 2008 yoluna düşmek hangi akla hizmettir? Milli Takım'da gol için 3 yıl beklemiş (2 yıl oynamadı diyenlere hatırlatma, Hakan'ın golsüz geçtiği maç sayısı 30'u buluyor) bir forvetin boşluğunu dolduramamak kimin ayıbıdır? Milli Takım, Hakan'a muhtaç mıdır? Elin oğlu Beckham'ı, Nistelrooy'u, Raul'u, Ronaldo'yu kadroya almazken bizim düşkünlüğümüz nereye kadar olacaktır? Evet dostlar, eğri oturduk, doğru konuştuk. Yorumlar ortada, veriler burada. Lütfen konuşurken bilgi sahibi olalım. Unutmayalım ki; bilgi ışıktır, bilgi erdemdir. Boş konuşmalarla, şovmenlikle, şovenistlikle komik duruma düşmeyin. Ha bazılarının işi bu, ama siz onların safına geçmeyin. Soytarılık sizin icra edebileceğiniz bir sanat değil.