Derbi bitti, pankartları kaldı yadigâr! Herkes F.Bahçe tribünlerinde açılan sarı-kırmızı renklerdeki küfürlü pankartı konuştu, hâlâ da konuşuyor. Bizim muhabirlerimiz de o resmi çekti, biz de toplantılarımızda o resmi kullanıp kullanmamayı tartıştık. Bazılarının iddia etiği gibi bizim çekincemiz -elbette- Aziz Yıldırım, şu bu değildi. Okurumuza karşı saygıydı. Okurumuzu böylesine çirkin bir pankartla yüzyüze getirmemekti. Biz bunu tercih ettik, kullanan kullandı. Neyse... Ben konuyla ilgili fikrimi söylemek istiyorum, ancak biraz geniş açıdan... Öncelikle "pankart" ne demektir onu hatırlatalım, bilmeyenler de öğrensin! "Pankart"ı Türkçemize hediye eden Fransızlar. Kelimenin esası ise "Pancarte..." "Pankart"ın ikinci hecesini oluşturan "kart" bildiğiniz kart; kağıt, karton gibi bir şey yani. "Pan" ise "acımasızca eleştirmek" anlamına geliyor. Yani "pankart"ı Türkçe olarak ifade etmek istediğimizde, "acımasızca eleştiri kâğıdı" gibi bir sonuç çıkıyor. Şimdi gelelim "pankart"ın futbol arenasındaki yerine.. Bunca yıl içinde nicelerini gördük... Kağıttan, bezden, boy boy, rengarenk.. Üzerinde farklı mesajlar yazanları! Ancak hep utanç vericiler kazındı hafızalara. Oysa "şov" başlarken, sahaya çıkan futbolcuların elindeki "pankart"lar ne güzel sözler taşır üzerinde! "Pankartların dili"ni yayınlar maç sonrası gazeteler. Birbirinden güzel, kinayeli ama seviyeli, "Şakayla karışık Sadri Alışık" mesajlar süsler kare kare resimlerle sütunları. Peki ya diğerleri? Tekrar ediyorum; derbide açılan "pankart" utanç vericiydi. Peki bu günlere nasıl gelindi? Dostların yardımıyla birkaç not topladık... Önce bunlara bakalım sonra sözümüzü söyleyelim! 2001'de Ali Sami Yen'de ev sahibi taraftarların açtığı "Hepiniz ..... çocuğusunuz" pankartı maç sonuna kadar asılı kaldı. 2002'de Saracoğlu'nda G.Saraylı taraftarlar "Hepiniz Aziz Yıldıvımsınız" pankartı açtılar. Bu sezonun ilk yarısında İnönü'de oynanan Beşiktaş-F.Bahçe maçında siyah-beyazlı tribünlerin açtığı "annelere" hakaret içeren pankartlar... Yine aynı maçta açılan "aile"ye yani kutsal kuruma yapılan saldırı... F.Bahçe tribünlerinin açtığı Rıza Çalımbay'ı taciz eden pankart... Ancak Rıza Hoca pankartının diğerlerinden bir farkı var. Sanki diğerleri hiç yaşanmamış gibi bu konuşuldu hep. Fenerbahçe camiasına tepki yağdı. Son "pankart" vakasında da durum aynı. Fenerliler yapınca "olay", diğerleri yapınca "uyar" gibi bir izlenim doğuyor! Neden? F.Bahçe şampiyonluğa gidiyor diye mi bu karmaşa, yoksa F.Bahçe tribünlerinde bir durulma, bir fair-play havası var buna mı alışamadı insanlar. Eski günleri mi özlüyorlar! Beşiktaşlılar'ın yaptıkları artık alışılagelmiş gibi sessizce kabullenilir bir havada, G.Saraylılar'a zaten kriz üzerine kriz yaşıyorlar müsamahası gösterilmekte, eee Fener'in suçu ne? Tamamen "al birini, vur ötekine" durumu... Tamamen "tencere dibin kara, benimki senden kara" vaziyeti... Ortada bir suç varsa, bu herkesindir ve herkes eşit şekilde yargılanıp, cezalandırılmadır! Ve bugün bunları konuşuyorsak, suç bugüne kadar gereken cezaları vermeyenlerindir, hepimizindir. Yok öyle adamına göre, durumuna göre, zamanına göre muamele. Türk futbolu hepimizin. Suç da bizim, ceza da bizim. Sarı da bizim, kırmızı da bizim, lacivert de bizim. > O diyor ki! Adaletin terazisini kendine göre ayarlayanlar, bir gün ezilmeye mahkumdur. > Bakkal Amca! Bir kaç hafta önce "sigara ve alkol" ile ilgili bir yazı yazmış, teknik adamları ve futbolcuları eleştirmiştik. Ondan mı esinlendi bilinmez, G.Birliği'nin hocası Mesut Bakkal kulüp binasında sigara içme yasağı getirmiş. Ağır cezaları da yürürlüğe koymuş. Çünkü, Mesut hoca sigarayı bırakmış! Tebrikler, inşallah Bakkal'ın bu davranışı meslektaşlarına örnek olur. Ama "zahmet olmuş" demeden de geçemeyeceğim. Bir spor kulübünde sigara yasağı için illa hocanın sigarayı bırakması mı gerekiyor? > Sol bek krizi Ümit Özat'ı bir eleştirelim dedik, olay oldu. Ne düşmanlığımız, ne bencilliğimiz, ne cahilliğimiz, ne küçük beyinliliğimiz... Madem esas olan okuyucu memnuniyeti. Madem okurumuz daha geniş bilgi istiyor. Mecbur, detay yapacağız. Efendim, bizim derdimiz ne Ümit Özat'ın şahsı ne Fenerbahçe düşmanlığı... Olay şu; üç senedir bu takımın başında olan ve transfer için "t" demesi yeterli olan Daum, "Solda oynatacak oyuncum yok" diyemez. Dese bile 0-1'lik Zaragoza maçında Ümit'i kast ederek, "Bu yaştaki futbolcuya ben kademe yapmayı öğretemem" suçlamasında bulunamaz. Madem Ümit'i beğenmiyorsun, ne demeye Mahmut Hanefi'yi 40 yılın başında oynatıyorsun. Çok mu lazım sana Ümit, sıra takımlarla oynadığın maçlarda. Koca sezonda Ümit Özat'ı bir tek kupadaki Denizli rövanşında dinlendirmiş, insaf! Haa, ayrıca Olcan var. Milli Takım'da sol bek mevkiine çekildiğinde gayet iyi işler yapmış genç bir oyuncu. Hiç denedi mi Daum onu? "Ümit oynuyorsa, Olcan da oynar" diyorum ben. Fakat her şeye rağmen Daum kısmen de haklıdır. Sonuçta elinde 20-25 oyuncu var. Birini seçecek. Asıl sorunu Ersun Yanal döneminde Milli Takım'da yaşadık. Yanal, F.Bahçe'de idareten oynayan, mecburen o mevkiye çekilen Ümit'i Milli Takım'da burada görevlendiriyordu. Ümit'i al orta alanda oynat, yok mu sol bek için senin alternatifin? Fatih Terim döneminde olduğunu gördük. Ki; zaten olmasaydı bu tüm Türk futbolunun utancı olurdu.