Dolu atıp, tutturmak!

A -
A +

"AZ, Fener'i eler" derken Zico - Van Gaal farkını göz önünde bulundurduğum kadar, futbolcu mantalitesini de hesaba katmıştım. Hollanda takımı skora aldırmadan, 90 dakika boyunca kendi bildiğinden ödün vermeden oynarken, futbolcuların hırsı olumlu tepki verdi. Maalesef Türk takımlarında artık alıştığımız hastalık Alkmaar'da da sonumuzu hazırladı. Hırsımıza yenildik! Hırslandıkça, panikledik. Panikledikçe top ayağımıza dolandı, oyuncularımız birbiriyle dalaştı. Kaçınılmaz son Tuncay-Kezman atışmasıyla sinyalini verirken, Ümit'in kendi açıklarını arkadaşlarına bağırarak kapatmaya çalışmasıyla "tam süper oldu!" Velhasıl yüz yıllık kulübümüz, 100. yılında da Avrupa defterini hazin bir şekilde kapattı. Kanarya kanatlarını Süper Lig'e doğru çırparken, Türk futbolunun iki dev ismi Karadeniz kıyılarında kapışıyordu ki; bu maç öncesi "ev sahibi kazanır" sözlerim de pek rağbet görmemişti. İki takımın da defansı sorunluydu, Kartal'ın savunma bloğuna ek olarak bir de kaleci sendromu vardı. Vestel galibiyetleriyle sevinenlere anlatmaya çalıştığımda beni taraf olmakla suçlayanlar, benim bu sefer de memleket havasından etkilendiğimi öne sürüyordu. Maç 2-0 olduğunda "4-2 Trabzon kazanır" yorumuma atılan kahkahalar, 90 dakikayla birlikte dindi! Antalya, F.Bahçe maçında yine dilimi tutamadım ve kırmızı-beyazlıların kazanacağını iddia ettim. Kuru kuruya değil tabii! Ligin en iyi top oynayan, ancak en talihsiz takımlarından olan Antalya istim üstündeydi. Sezonun ilk yarısında Kadıköy'de 4-2 kaybettikleri karşılaşmada bile parmak ısırtan bir performans sergilemişlerdi. Yılmaz Hoca ve talebeleri beni yanıltmadı. Aslında işleri çok da zor değildi. Aurelio varken Deniz'i oynatan, Appiah'ı sağ açığa çekip "buyurun göbekten gelin" diyen Zico karşısında işleri "deveye hendek atlatmak"tan çok daha kolaydı. Ben bugün de diyorum ki; hafta sonundaki derbide G.Saray galibiyete yakın taraftır. Şampiyonluk yolundaki kozların, "Aman efendim ne demek önce siz buyurun" halleriyle kucaktan kucağa atıldığı bugünlerde Aslan'ı favorim kılan Mondragon-Tomas-Song üçlüsüdür. Ruhunu kaybetmiş Beşiktaş'ın bu savunma ve bu kaleci ile şansı yoktur. Hele ki Ümit Karan gibi hata affetmeyen bir golcüye karşı oynadıkları düşünüldüğünde. Kartal'ın tek kurtuluşu Çarşı ruhunun içlerine girmesidir. Ancak o zaman sahadan 3 puanla ayrılabilirler. Seyredip göreceğiz! > Hoş bir seda Bir koltuk sevdası sarmış ortamı. Kimse gitmek istemez, kimse suç kabul etmez. Ağızlarda hep aynı laf, "Kendim için değil, Türk futbolu için!" Ah şu Türk futbolu bir dile gelse de konuşsa! Kim gide, kim kala! > Ne iddaa'ymış be! Düne kadar yoktu, bugün canımız oldu! Türk futbolunun yarını hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin istikbali bile neredeyse ona bağlı sanki! Ya kalkarsa ya giderse, aman, eyvah! Nedir kardeşim bu iddaa? Tamam kulüplere getirisi, devlete bıraktığı kâr inkar edilemez. Ama bu "olmazsa olmaz" durumunu da anlamıyorum! Kulüpler batar, biter laflarına inanmıyorum! Dün yoktu da kim battı? Ve eğer böyle bir duruma bağlıysa gelecekleri, bu kulüpler için utanç değil midir? 'İddaa'ya girip kulüp mü yönetilir? Kendi kaynaklarını oluşturamıyorsan, göbekten bir yerlere bağlıysan gideceğin yer ipin uzunluğu kadardır. İp koparsa?.. > MEMIN boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder (4 SMS/ 8 Kontör)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.